Beyaz eşya sektörünün sağlıklı ürünlere yatırım yapması ve Ar-Ge çalışmaları yürütmesi çok önemli

Alerji ile Yaşam Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Özlem Ceylan

Alerji ile Yaşam Derneği olarak özellikle alerjik hastalıklar konusunda farkındalık ve bilinirliğin artırılmasına yönelik ciddi çalışmalar yapıyorsunuz. Derneğin genel olarak kuruluşu, faaliyetleri ve çalışmalarından bahseder misiniz?

Alerji, özellikle son 20 yıllık zaman diliminde görülme sıklığında ciddi bir artış göstererek çağımızın başlıca yaygınlaşan hastalıkları arasına girdi. Ancak toplumumuzda alerji çok basit bir hastalık olarak algılanmakta. “Alerjik bir hasta baharda hapşırır, burnu akar, en fazla kaşınır kabarır.” gibi yanlış bir kanı söz konusu. Oysa ki alerji belirtileri hastadan hastaya çok değişkenlik göstermekle beraber, bazı hastalarda sadece bahar aylarında burun akıntısı, hapşırık gibi görülmesine karşın bazı hastalarda ise besin alerjisi şeklinde ortaya çıkarak kişinin uzun süreli katı diyetler yapmasına veya astım nedeni ile ciddi solunum sıkıntısı çekmesine neden olabilmekte. Hayat kalitesini önemli ölçüde etkileyen bu hastalık, bazı kişilerde anafilaksi adı verilen ani ve hızlı ilerleyen reaksiyon şeklinde ortaya çıkıp hayati risk dahi taşıyabilir.

Biz de bu konunun önemini vurgulamak için alerjik çocuk sahibi 16 gönüllü aile olarak Türkiye’nin ilk ve tek alerji hastaları derneği olan Alerji ile Yaşam Derneği’ni kurduk. Mart 2016’da kurulan derneğimizin amacı; alerji gibi yaygın ve özellikle çocuklarımızın sağlığını, günlük yaşantısını olumsuz etkileyen bir hastalık konusunda doğru bilinen yanlışları düzeltmek ve toplumda farkındalık yaratmak. Derneğimiz kuruluşundan bu yana geçen kısa süre zarfında, 43 bin alerjik çocuk sahibi aileye ulaştık.

Türkiye’de alerjik rahatsızlıklar çok sık görülüyor. Türkiye ve alerji konusunda bilgi verebilir misiniz?

Avrupa Alerji ve Klinik İmmünoloji Akademisi (EAACI) verilerine göre alerji Avrupa’daki en yaygın kronik hastalıkları arasında yer alıyor ve bugün 150 milyondan fazla Avrupalıyı etkiliyor. Tahminlere göre 2025 yılında Avrupa nüfusunun yarısı en az bir çeşit alerjik hastalık sahibi olacak. 2050 yılında ise dünyadaki alerji hastalarının sayısı 4 milyara yükselecek.

Alerjik hastalıklar, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de çok yaygın. Besin alerjileri, solunum yolu alerjileri, deri alerjileri… Besin alerjisi özellikle çocuklar için hayati risk oluşturabilecek ölçüde ağır bir tehdit olabiliyor. Ülkemizde besin alerjisi görülme sıklığı yetişkinlerde yaklaşık %2-3, çocuklarda ise yaklaşık %6, yani bu her 17 çocuktan birisinde besin alerjisi olduğu anlamına geliyor. Çocukluk çağı astım görülme sıklığı ise %6-15 arasında ve bunun kaynağı çoğunlukla alerji olabiliyor.

Covid-19 salgını ile birlikte kronik hastalıklar tekrar gündeme geldi. Bu noktada sizler için alerji ile yaşamda neler ön plana çıktı, genel olarak nelere dikkat edilmeli?

Covid-19 salgını şüphesiz dünyada hiçbir ülkenin hazırlıklı olmadığı bir süreçle bizleri karşı karşıya bıraktı. Bu süreçte gördük ki insan soyu olarak salgın hastalıklarla mücadelede yapılması gereken çok şey var. Bu küresel bir problem, dolayısıyla çözümü de her ülkenin katılımı ve dayanışması ile ortaya çıkabilecek.

Şüphesiz hiç birimizin yaşam şekli artık eskisi gibi olmayacak, salgın sonrası da günlük hayatımızda değişiklikler yapmamız ve tedbirler almamız gerekecek. Bu süreçte en çok etkilenen kronik hastalık sahibi kişilerin hayatlarını daha güvenli ve düzenli yaşamaları, sağlıkları açısından olumlu alışkanlıklar edinmeleri çok önemli. Sağlıklı beslenme, fiziksel hareket, stresle başedebilme, uyku düzeni, su tüketimi ve tabii ki en önemlisi hijyen kurallarına uyulması artık her zamankinden daha büyük önem taşımakta. Bu süreçte yeni hayat şeklimizi kolaylaştıracak ve bizlere güvenli yaşam ortamları sunacak her türlü ürün ve hizmet de şüphesiz ön plana çıkacak.

Salgın ile birlikte evde geçirilen süre ciddi oranda arttı. Özellikle ev içerisinde alerji ile yaşamda nelere dikkat edilmesi gerekiyor?

Bugüne kadar alerji hastaları da dahil olmak üzere tüm kronik hastalara mümkün olduğunca açık havaya çıkmaları hatta hastalığın getirdiği stres yükünü azaltabilmek için mümkün olduğunca sosyalleşmeleri önerilmekteydi. Ancak salgın bir hastalık söz konusu olduğunda tam tersi kronik hastalık sahibi kişiler risk grubunda olduğu için kendilerini toplumdan izole etmek ve daha iyi korumak durumunda kaldı. Covid-19 salgını sona erdikten sonra da toplum olarak kendimizi yeni bir salgına karşı hazırlıklı hale getirmemiz gerekiyor.

Salgın hastalıklar söz konusu olduğu zaman karantina döneminde kapalı alanlarda her zamankinden daha çok vakit geçiriyoruz. Maalesef ev akarı ve küf mantarı üremesi kapalı, sıcak ve rutubetli alalnlarda çok hızlı oluyor. Bu artış ev akarı ve küf mantarı alerjisi olan kişilerde solunum güçlüğü ve astım ataklarına neden olabiliyor. Maalesef kontrol altına alınmamış astım da özellikle solunum yollarını etkileyen koronavirüslerin neden olduğu salgınlarda risk faktörü oluşturuyor. Öte yandan bulaşık ve çamaşır yıkamada, ev içi temizlik ürünlerinde maksimum hijyen beklentisi bu süreçte arttı. Tüketici kolay, hızlı ancak etkili ve ekonomik bir şekilde hijyen sağlayan ürünlere ihtiyaç duyuyor. Besin alerjisi olan hastalar ise salgın dönemi daha çok evde yiyecek hazırlamaya ve bu hazırlık esnasında besin değerini koruyan, güvenli ve pratik ev aletlerine, yenilikçi pişirme seçeneklerine gereksinim duymaya başladı.

Evlerde kullanılan birçok beyaz eşya ve küçük ev aleti var. Bu cihazların genel olarak sağlık, hastalıklar ve özelde alerji konusunda nasıl tasarlanması, kullanılması ve yerleştirilmesi gerekiyor?

Alerji gibi kronik hastalıkların henüz kesin bir tedavisi olmadığı için hastaların günlük yaşamlarında bir dizi tedbir alması gerekiyor. Solunum yolu alerjileri, besin alerjileri ve deri alerjileri için bu tedbirler çok büyük çeşitlilik gösterebiliyor. Solunum yolu alerjileri için kapalı ortam hava kalitesi önem taşırken, besin alerjilerinde güvenli ve sağlıklı beslenme ön plana çıkıyor. Beyaz eşya ve küçük ev aletleri tasarım ve üretiminde önce üreticilerin bu hastaların ihtiyaçlarını çok iyi tespit etmesi, gerekirse hastalarla anket çalışması yürütmesi, saptanan ihtiyaçlar doğrultusunda Ar-Ge çalışmalarını yürütmesi çok önemli. Keza bazen bize “alerji dostu” diye üretilip önerilen ürünlerin aslında alerji hastalarının ihtiyaçlarını karşılayamadığına şahit olabiliyoruz. Bu yüzden tasarım ve ön üretim aşamasında direkt hastalara, hasta temsilcisi sivil toplum kuruluşlarına danışılması, hatta ürün deneyimine göre seri üretime başlanması, ürün deneyimlerinin geniş tüketici kitleleri ile paylaşılması yapılan yatırımların ve verilen emeklerin de karşılığını bulmasını sağlayacaktır.

Sizce beyaz eşyaların ve küçük ev aletlerinin Ar-Ge ve tasarım süreçlerinde, sağlık konusu baz alındığında nelere dikkat edilmesi gerekiyor, nasıl hareket edilmesi lazım?

Evde geçirdiğimiz karantina süreci, hepimizin ev içi ortamlarda ihtiyaç duyduğumuz hijyenik ve antialerjik koşulları sorgulamamıza neden oldu. Havasız, rutubetli, ev akarı ve küf mantarı üremesine elverişli binalar maalesef evde daha uzun süre geçirmek durumunda kalan kronik hastaları olumsuz yönde etkileyebiliyor. Daha uzun süre geçirdiğimiz, hatta kısmen ofis ve sınıfa dönüştürdüğümüz evlerimizde artık yepyeni bir düzen kurmamız gerektiğini anlıyoruz.

İç ortam hava kalitesini arttıracak, rutubeti azaltacak, ev içi hijyen koşullarına daha kolay erişim sağlayacak, mutfakta daha güvenli ve kolay pişirme fırsatı sunacak her türlü ürün şüphesiz yakın gelecekte ön plana çıkacak. Bu alanlarda yatırım yapılması ve Ar-Ge çalışmaları yürütülmesi çok önemli. Ayrıca doğanın dengesini korumamız gerektiğini daha iyi anladığımız bu süreçte tüketiciler çevre dostu, enerji tasarruflu, az elektrik ve su harcayarak çalışan elektronik ürünlere yönelecek.

Salgının ortaya çıkaracağı ekonomik daralmayı önlemek ve yerli üretime de destek vermek için ithal hammaddede ÖTV indirimi yapılması, hatta bu hammaddelerin yerli olarak üretilmesinin teşvik edilmesi gerekiyor. Hem üreticiyi hem de tüketiciyi rahatlatmak adına bu süreçte KDV indiriminin de değerlendirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Öte yandan hayatımız kademeli olarak normale dönerken satış kanallarında toplum sağlığı için hijyen kurallarına uyulması da büyük önem taşıyacak.

Sizler salgın sürecine hazırlıklı mıydınız? Bu süreçte faaliyetlerinizde ne gibi değişiklikler yaptınız?

Salgın nedeniyle evden çıkamadığımız, sadece acil durumlarda hastanelere başvurabildiğimiz bu süreçte şüphesiz aileler hastalıkla ilgili sorularına cevap bulmakta çok zorlanıyor. Biz bu ihtiyacı çok daha önceden öngörerek Türkiye’nin her yerindeki ailelerin güncel, güvenilir ve kapsamlı bilgilere ulaşabilmesi için Alerji ile Yaşam Akademisi isimli bir online (çevrimiçi) eğitim platformu kurmuştuk.

Ülkemizin köklü ve önde gelen tıp fakültelerinden Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, proje ortağımız oldu ve sitedeki bilimsel içeriklerinin hazırlanmasında gönüllü olarak görev aldı. Sabancı Vakfı ise projemizi bünyesindeki Hibe Programları kapsamına alarak kalıcı ve sürdürülebilir bir platform olmasına büyük destek sağladı. Çocuk alerji ve immünoloji uzmanları, çocuk gastroenteroloji uzmanları, psikologlar, hemşireler ve diyetisyenlerden oluşan bir ekiple tanı, tedavi ve sosyal hayatı kapsayan geniş bir kaynak oluşturuldu. Aralık 2019’ta lansmanı yapılan Alerji ile Yaşam Akademisi, ilk günden itibaren ailelerin büyük ilgisini yakaladı ve 50 binin üzerinde ziyaretçi ağırladı. Bu süreçte hepimiz online bilgi kaynaklarının önemini bir kez daha anlamış olduk. Bu nedenle tüm gelecek projelerimizde dijital bilgi paylaşımına daha çok önem vereceğiz.

Dernek iletişim bilgileri

Web: www.alerjidernegi.org.tr

Instagram: alerjiileyasamdernegi

Facebook: Alerji ile Yaşam Derneği

Email: info@alerjidernegi.org.tr

Telefon: 0 850 270 05 65

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*