Gezegenlerin belirli senelerde bir araya gelmesi gibi, benim ve ailem için de o zaman bu zamanmış, anladık ve perakendecilikte bir yola çıktık

Dergimizin 300. sayısında bir ilki gerçekleştirerek faaliyetine yeni başlayacak perakendeci adayı olan Akın ve Selin Gazeteci çiftini ziyaret ettik. Kendilerine hangi motivasyonla işe girmek istediğini sorduk ve samimi cevaplar aldık. Kısa bir süre önce profesyonel hayatlarını sürdürdükleri BSH firmasından ayrılarak kurdukları Aksel Firması çatısı altında Muğla Dalaman ve Ortaca’da açacakları Siemens mağazasının açılışı öncesinde mağaza yatırımlarını konuştuk. Yeni yatırımın hedefleri konusunda Dağıtım Kanalı dergisine verdikleri röportajları için kendilerine teşekkür ediyoruz.

Öncelikle kendinizi ve firmanızı bize tanıtır mısınız?

Akın Gazeteci; 43 yaşındayım. Marmara Üniversitesi Turizm Rehberliği ve Anadolu Üniversitesi İşletme bölümü mezunuyum. Sonrasında yine Marmara Üniversitesi’nde Global Pazarlama üzerine yüksek lisans yaptım. Sektöre yabancı değilim, çünkü 16 sene BSH grubunda çeşitli pozisyonlarda çalıştım. Bunun 10 senesi Bosch markası ile Marmara Bölge Müdürlüğü Satış ekibinde geçti. Hem “Satış Yönetmenliği” hem de “Alan Yöneticiliği” yaptım. Sonrasında yaklaşık üç sene “Müşteri İlişkileri Müdürü” olarak şirketimizin tüm markaları için tüm kanallardan gelen müşteri taleplerinden, çözüm süreçlerinden ve ürün değişimlerinden sorumluydum. Dergimizin 300. sayısında bir ilki gerçekleştirerek faaliyetine yeni başlayacak perakendeci adayı olan Akın ve Selin Gazeteci çiftini ziyaret ettik. Kendilerine hangi motivasyonla işe girmek istediğini sorduk ve samimi cevaplar aldık. Kısa bir süre önce profesyonel hayatlarını sürdürdükleri BSH firmasından ayrılarak kurdukları Aksel Firması çatısı altında Muğla Dalaman ve Ortaca’da açacakları Siemens mağazasının açılışı öncesinde mağaza yatırımlarını konuştuk. Yeni yatırımın hedefleri konusunda Dağıtım Kanalı dergisine verdikleri röportajları için kendilerine teşekkür ediyoruz. Akın Gazeteci / Selin Gazeteci Ortaca, MUĞLA Aksel DTM Ltd. Şti Son üç senedir de Siemens markası ile tekrar satış ekibinde “Marmara Bölge Satış Müdürü” olarak görevime devam ettim. Evliyim, Melek ve Zeynep adında iki kızımız var. Öncesinde de yaklaşık dokuz yıllık bir turizm organizasyon sektörü geçmişim var. Yani aslında İstanbul ve iş hayatı benim için toplamda yirmi beş senelik bir yolculuk demek. Eşim Selin’le birlikte BSH da çalışırken (Selin çok daha önce, 2012 de ayrıldı) işimizi çok seviyorduk, o yirmi beş senelik yolculuğu bitirdikten sonra terazinin diğer kefesinde de hayata dair bir şeyler olduğunu düşündük. Üzülerek de olsa ikimizde şirketten ayrılarak perakendeciliğe adım atmaya karar verdik “hani ayrılıklar da sevdaya dahil derler” ya, bizimkisi biraz öyle oldu. Bu kararı ailemiz ve çocuklarımızın geleceği için almak durumunda kaldık. Firmamızın ismini, Akın ve eşim Selin’in isimlerinden esinlenerek “Aksel” olarak belirledik. Ayrıca, “Aksel” sonsuzluk ve bereket anlamına geliyor. Burada kendi markamızdan ziyade önemli olan Siemens markasıdır. Ortaca’da ve Dalaman’da lokal olarak Siemens ile ilçelerimizin adını ön plana çıkaracağız.

Selin Gazeteci; 42 yaşındayım. Turizm ve Otelcilik bölümü mezunuyum. 2000 ve 2012 yılları arasında BSH şirketinde “Şikâyet Yönetimi”, “Organizasyon” ve “Müşteri Hizmetleri” departmanlarında farklı pozisyonlarda çalıştım. Markalarımıza karşı aidiyet duygum çok yüksekti. Tekrar kısmet oldu, Siemens markası ile ticaret yapabilme şansımız doğdu. Ailece İstanbul’dan ayrılma kararı aldık. Çocuklarımızın geleceği ve bizlerin mutluluğu açısından doğru bir karar aldığımızı düşünüyorum. İnşallah Dalaman ve Ortaca’da markamızı ve Siemens’i iyi bir şekilde temsil edeceğiz.

Nasıl bir motivasyon ile şirketi kurma kararı aldınız?

2000 yılında üniversite dönemimde BSH grubu ile tanıştım. Bosch bayi toplantılarında promosyon malzemeleri dağıtılırdı. Part-time olarak bir turizm acentesinde çalışıyordum ve organizasyonda bayilerin hediye çantalarına kalem, bloknot ve çakmak koymakla sorumluydum. Esas hikâye bu dönemde başladı. Eşimle ve şirket yöneticilerimle tanışmamız yine bu bayi toplantıları sırasında oldu. 2008 yılından itibaren BSH’da çalışmaya başladım. Bayilik sistemi dediğimiz geleneksel bir kanal, gerek o geleneksel kanalla ilişkilerin başlaması gerekse şirketimizdeki değerli yöneticilerimizle tanışıklığım bu kadar eskiye dayanıyor. Kendi işimizi yapma kararı almak bir yandan çok zor oldu ama bir yandan da zor olmadı. En zor olanı aile gördüğünüz bir yapıdan ayrılmak ve kurumsal hayat düzenine son vermek kararını almak kısmıydı. Aslında senelerdir gözlemlediğimiz ve tecrübe ettiğimiz bir işin, masanın bir tarafından diğer tarafına geçmek gibi bir karardı. Hep şunu tecrübe ettik: yaklaşık altı yüz farklı mağaza ile bu zamana kadar çalışmışımdır. Yaklaşık dört yüz farklı iş ortağından bahsediyorum ve bence beyaz yaka tarafında kişileri farklı kılan ve en değerli enstrümanlar burada yatıyor. Bazıları bayilik sistemini ve perakendeciliği farklı yapıyor ve değer katıyor. Bazıları ise aynı kalitede olsalar da ya ekonomik sebeplerden ya da farklı nedenlerden dolayı maalesef zamana ayak uyduramıyorlar. Bunları gözlemleme fırsatı bizim için çok büyük bir tecrübe oldu. Çünkü satışın öncesi ve sonrasıyla, satış anıyla ve pazarlama tarafıyla bakıldığında aşina olduğumuz dinamikleri bildiğimiz yer burası, o yüzden hem zor bir karar hem de bu açıdan doğru bir karar oldu bizler için.

Hayalinizde perakendecilik yapmak var mıydı?

Profesyonel tarafta olunca, tabii ki öncelikle hayalimiz bu olmuyor aslında. Satış ekibindeydim ve benim de hedefim direktörlüğe giden yolculuktu. Bir markanın vizyonunu, stratejisini yönetmek istiyordum. Şirkete profesyonel olarak ilk başladığım gün, on yıllık hedefim belliydi. Bir tanesi hariç çok şükür bütün hedeflerim gerçekleşti. Daha sonra ise belki hayatın ve yaşın getirdiği etkilerle, hayattan beklentilerimiz ve isteklerimiz değişiyor. Evet, markalarımız ve BSH bizim hep hayalimizin bir yerindeydi. Gezegenlerin belirli senelerde bir araya gelmesi gibi, benim ve ailem için de o zaman bu zamanmış, anladık ve perakendecilikte bir yola çıktık.

2024 yılı sıkıntılı bir yıl neden böyle bir yılda Dalaman ve Ortaca bölgesinde bir yatırım yapmayı tercih ettiniz?

Kök nedeni; çocuklarımız daha fazla büyümeden, ailemizi İstanbul’dan uzaklaştırmak istememiz. Eşim ve ben çalışma hayatına biraz erken başladık. 25 senedir çalışıyoruz. Bu hayata hepimiz bir kere geliyoruz, hayatı yaşamak da gerek. Dolayısıyla tabii ki çalışacağız; daha çocuklarımız çok küçük ve çalışmamız gerekiyor ama çalışırken hayatın güzelliklerini de kaçırmamak lazım. Ailece doğayı çok seviyoruz. Çadır, karavan, kamp, orman ve deniz hayatı senelerdir yaptığımız şeylerdi zaten. Bölgenin coğrafyası buna çok uygun. Buralardaki limon ve portakal kokuları, hayatın bir yerinde olması gereken şeyler. Babamızın Göcek’te kaptanlık yapıyor olması da bu bölgeye gelmemizde bir etkendir diyebiliriz. Tabi ki bu sebepler tek başına yeterli değil, öyle olursa melankolik kalır. Hepsinden önemlisi ise; Siemens markası için bu ilçelerde yatırımcı ihtiyacı olması hem iş hayatında yatırım yapmamıza hem de aile olarak hayatımızın bundan sonrasını bu bölgede yaşamak istememize neden oldu diyebiliriz. Biz Ortaca ve Dalaman’da bu fırsatı bulduk. Olumsuz olan bu ekonomik göstergeler yeni bir şey değil. 2024 planlamalarını yaparken, şirket içinde bu öngörülerde bulunuyorduk. Seçim öncesinde ve sonrasında işin nerelere gidebileceğini, özellikle kredi kartlarındaki taksit sınırlama ihtimalinin sektörümüze nasıl etki edebileceğini risk olarak görüyorduk. Merkez Bankası faizlerle ilgili politikalarını istediği kadar desteklesin, resmi verilerle dahi yıl sonu Türkiye’deki enflasyon beklentisi hala %40 seviyelerinin altına düşmüş değil. Yıllarca bunları hep gördük. Bu ülkede bu dinamikler hiçbir zaman bitmedi. Ortalama her yedi yılda bir bazı krizler yaşandı. Sebepleri farklıydı ama temelinde bir ekonomik kriz hikayesi vardı ve her seferinde bir şeyler o günün koşullarına göre doğru yapıldı ve çıkış sağlandı. Genel ekonomik durumun yanı sıra, Ortaca ve Dalaman’ı tercih etmemizin sebeplerinden biri de bu bölgedeki potansiyel. Ortaca ve Dalaman hala yoğun şekilde göç alan yerler. Bu kararı vermeden önce bankaların şube müdürleriyle, hızlı tüketim, dayanıklı tüketim, telekomünikasyon, akaryakıt ve inşaat sektöründeki insanlarla görüştük. Elektrik ve su idareleriyle de görüştük; günlük kaç tane yeni abone geliyor, ne oluyor, nasıl oluyor diye. Tüm bu araştırmaları, bölgeyi anlayabilmek adına yaptık ve buralara hala hatırı sayılır bir göç var. Bu göç genelde İstanbul, Ankara gibi büyükşehirlerden yapılıyor. Yerli halkın burada ağırlıklı turizm ile geçindiği düşünülür, ancak limon, portakal ve nar üretiminin gelirleri, turizme göre yaklaşık beş kat daha değerli tarım ürünleri. Bu yüzden genel ekonomik krizin, bu tarz ilçelerde aynı oranda hissedilmeyeceğini düşünüyoruz. Krizler fırsatları beraberinde getirir. Bir yandan da eğer bir şeyler azalacaksa, işin bittiği yerde başka bir iş mutlaka başlayacak, hayat durmayacak. Dolayısıyla biz işi bu açıdan ele alıyoruz ve uzun vadeli stratejik yaklaşım sebebiyle bu yatırım kararından memnunuz. Markamıza da şirketimize de kendimize de güveniyoruz. Ortaca ve Dalaman’da elimizden geldiğince beklentilerin çok üzerinde müşteri deneyimi yaşatmayı hayal ediyoruz.

Yöneticileriniz ile olan ilişkileriniz nasıl?

Bizim bu kararı alma sürecimiz aslında üst yönetimdeki görev değişikliği dönemine denk geldi. Direktörlük seviyesinde Hakan Sultar’dan Evren Dinç’e devredilen bir bayrak var. Sağ olsunlar, her ikisi de kararımızdan emin olduğumuzu görünce bize fikir ve niyet anlamında destek oldular ve şu anda da ilişkilerimiz gayet iyi bir şekilde ilerliyor. Sonrasında ise burası Batı Anadolu Bölge Müdürlüğü’ne bağlı. Bir dönem omuz omuza sahada görev yaptığım bölge müdürü arkadaşım Sn. Serhan Çokal var. Sn. Barış Karakoç bu bölgenin alan yöneticisi ve Sn. Ertunç İçer arkadaşımız ise buradaki kanal gelişim sorumlusu. Ben onlara hep şunu söyledim: Her şeyin en iyisini biliyorum diye asla bir iddiam olamaz; hatta beni hiçbir şey bilmiyormuşçasına varsayın. “Akıl akıldan üstündür” inanışı ile bölgede Siemens markasını en iyi şekilde temsil edebilmek adına çalışmalarımızı birlikte yönlendirelim. Çok şükür, şu ana kadar her şey son derece pozitif gidiyor.

Mesleğinizi çocuklarınıza tavsiye ediyor musunuz?

Şirkette çalışırken hiç unutmadığım bir hikâyeyi anlatayım size. İstanbul Gaziosmanpaşa’da satış yöneticiliği yaptığım sırada bir iş ortağımız vardı. Bir bina düşünün; üst katta aile yaşıyor, alt katta ise üç tane mağaza var: beyaz eşya, mobilya ve züccaciye. Tahsilatımızı kapattığımız bir gün, iş ortağımızın dört ya da beş yaşlarında Yusuf adında bir oğlu vardı. Kendisi çocuğuna seslenip bize kaşeyi getirir misin dedi. Dört beş yaşında bir çocuk kaşeden ne anlar diye düşünürken, çocuk babasına “Bosch’un kaşesi mi, Mondi’nin kaşesi mi?” diye sordu. Bu, bende müthiş bir kırılma anı yarattı. İş ortaklarımızın çocukları o mağazanın içinde, oranın havasını soluyarak, hayatın içinde yer alarak farkında olmadan müthiş şeyler öğreniyorlar ve tecrübe ediniyorlar. Çocuklar en iyi ve en güzel eğitimleri alsınlar, yabancı dil öğrensinler ve vizyonlarıyla dünya insanı olsunlar; sadece bulundukları yerde çakılı kalmasınlar. Günün sonunda, illa beyaz eşya ile ilgili bir şey yapmalarına gerek yok. Biz bir karar aldık ve bu kararın içerisinde çocuklarımıza gelecekte bir şeyleri emanet etme isteği de var. Ama bu dinamikleri ya hayatın içinde öğrenirsiniz ya da sokakta öğrenirsiniz; yani cam fanusun içinde yaşayarak tek başına bu iş olmuyor. Tek başına çok iyi bir üniversitenin çok iyi bölümlerinden mezun olarak da bu iş olmuyor. Bunları birleştirirsiniz ki, bizim de hayalimiz, eğer nasip olursa, çocuklarımıza hem en iyi eğitimleri aldırmak hem de ticaretimizi devam ettirerek onların da bu markanın bünyesi içinde çalışma hayatlarına devam etmelerini sağlamak. Yarın öbür gün, kendi hür iradeleriyle yönlerini başka bir yere çevirmek isterlerse de onların hayatıdır; çevirebilirler. Bu çocuklar hem alaylı hem mektepli olmuş olurlar. O zaman, eyvallah, ne iş yaparlarsa yapsınlar üstesinden gelebilirler.

Genç bir ailesiniz bu sektördeki nihai hedefleriniz nelerdir?

Şöyle söyleyeyim, her ne kadar yeni tanışıyor olsak da bu sektörde profesyonel anlamda yayın yapan bir tane dergi var ve sizi çok takdir ediyorum. Zamanında bu işi kurmadan önce kafanızda hayal olarak canlandırmıştınız. Eminim ki etrafınızdaki kişiler “Ne işin var ne gerek var, olur mu?” diyerek sizi sorgulamışlardır ama siz onları umursamamış ve geçmişsinizdir. Düşünceleriniz hayata geçmiş ve şimdi bir tanesiniz. Ne olur yanlış anlamayın, haddim değil, lakin bizler böyle deli cesaretiyle yapılan işleri çok seviyoruz. Bu ve benzeri yaklaşımlar bizim hayattaki mücadelemiz; yani birileri bize “Saçmalama, böyle iş mi olur? Ne gerek var” desin, biz de onun için emek harcayalım. Çalışma hayatında da bu böyleydik. Şimdi hayalimize gelelim. Hedefimiz, Ortaca ve Dalaman’da İstanbul Bağdat Caddesi, Ankara’nın Çankaya ilçesi ya da İzmir’deki İstinye Park’ta bir müşteri ne istiyor ne bekliyorsa o deneyimi buradaki insanlara yaşatmak. Dolayısıyla, siz bana evinizin mutfağının fotoğrafını getirdiğinizde, özel uygulamalarla mutfağınıza beyaz eşyalarımızı yerleştirip, sanal gerçeklik gözlükleri ile “buyurun bakın” diyeceğiz. Hizmet dediğiniz şeyin temelinde yeme içme sektörü var, oradan başlar: restoran, kafe vs. Maalesef buralarda bu anlamda dahi ihtiyaçlar var. Asıl hedefimiz, o kusursuz müşteri deneyimi dediğimiz şeyi bu mağazaya, dolayısıyla bölgeye getirmek. İnşallah ailemizin içine emekçiler de dahil olacak. Onların da mutlu olduğu, öğrendikleri, geliştikleri; sadece sabah gelip akşam gidilen bir yer olmayacak burası çünkü zamana ayak uydurmak zorundayız. Bu hayata bir kere geliyorsak burada başka amaçlarımız da var. O amaçlara ulaşmak için yapmamız gereken şeyler neyse, gidip onları yapacağız. Belki İztuzu’nda nöbette bekleyeceğiz Caretta Carettaları. Bunun beyaz eşya ile ne ilgisi var diye sorabilirsiniz ama buna zaman ayırırsanız, o zaman siz fayda sağlıyorsunuz; o yörenin insanına, yanınızda çalışan insana ve tabii ki markaya yani ekosisteme fayda sağlıyorsunuz. Sadece bunun reklama dönmemesi lazım; iyi niyet ve istekle yapıyor olmanız lazım.

Sektörümüze nasıl bir mesaj vermek istersiniz?

Bizler kurumsal yapılarda çalışırken akademik açıdan çok ciddi eğitimler alıyor, kendimizi güncel tutuyor ve oralarda çok fazla şey öğreniyoruz. Ancak işin pratiğine dair asıl ne öğrendiysek sahada iş ortaklarımızdan öğrendik; onların yaptığı ticareti gözlemleyerek. Onların seslerine kulak verip; ticari beklentileri ve nihai müşteri taleplerine uygun ürünler üreterek, kampanyalar ve prim sistemleri kurgulayarak. Dolayısıyla, iyi ki bu markalar altında, böyle bir şirkette, bu kişilerin elinde yetişmişiz, büyümüşüz ve iyi ki bu ilişkiler tesis edilmiş. Gelişmeme katkı sağlayan şirketime, üzerimde hakkı, emeği olan tüm yöneticilerime ve ekip arkadaşlarıma ve yıllarca hizmet verdiğim tüm iş ortaklarımıza buradan en içten teşekkürlerimi sunuyorum.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*