Turkish Coffee Lady Vakfı Kurucu Başkanı Gizem Şalcigil White: “Biz kahve ile kültür ihracatı yapıyoruz”

Türk kahvesi, Türkiye’nin ve daha geniş bir coğrafyanın kültürel mirasının önemli bir parçasıdır. Bu eşsiz içecek, yüzyıllardır Türk mutfağının ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilmektedir ve kendine özgü bir ritüel ve sosyal deneyim sunar. Türk kahvesi, Osmanlı İmparatorluğu döneminden günümüze uzanan zengin bir geçmişe sahiptir. İlk kez 16. yüzyılda İstanbul’da popüler hale geldi ve daha sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları içinde ve ötesinde yayıldı. Bu içeceğin popülerliği, Osmanlı İmparatorluğu’nun farklı kültürlerini ve topluluklarını bir araya getiren ve onların günlük yaşamının vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Türk kahvesi sadece bir içecek değil, aynı zamanda sosyal bir etkileşim biçimidir. İnsanlar sık sık aileleriyle, arkadaşlarıyla veya iş arkadaşlarıyla buluşup Türk kahvesi içerler. Bu buluşmalar, sohbet etmek, hikayeler anlatmak ve gelenekleri paylaşmak için bir fırsat sunar. Türk kahvesinin dünyada markalaşması ve bir kültür öğesi olarak konumlandırılması için ortaya konan oluşumlardan biri de Amerika’da Turkish Coffee Lady Vakfı Kurucu Başkanı Gizem Şalcigil White, Murat Kolbaşı ve Mikro Sanat Ustası Hasan Kale ile birlikte yürütülüyor. Türk kahvesi kültürünün gastronomik değerinin arttırılması, etkili tanıtımının yapılarak kahve denilince akıllarda Türkiye çağrışımı yapması, ve ülkemizin marka değerine katkıda bulunulması amacıyla gerçekleştirilen bu oluşum hakkında detayları bu röportajlarımızda bulabilirsiniz.

Dünya mutfaklarının kültür ihracatındaki öneminden kısaca söz eder misiniz?

Bugün, dünyanın birçok ülkesi kendine özgü yemek kültürlerini etkili şekilde tanıtarak ulusal markalarına ekonomik değer kazandırmaktadır. Geçmişten günümüze nesilden nesile aktarılan bu zengin mutfak kültürleri yurt dışında bir ülkenin toplumsal mirasını temsil eder, ve ülkelerin markalaşma süreçlerinde önemli rol oynar. Yabancı milletler önce bu ülkelerin yemekleri ile ilişki kurarlar, otantik mutfaklar da kültürel özelikleriyle farkındalık yaratırlar. Kültür ihracatına başlıca örnekler olarak İtalyan pizzası, Fransız krepi, İngiliz çayı, Amerikan burgeri, İspanya tapası, Hintlilerin tandurisi veya Çin’in Pekin ördeği gibi ülkeleri ile özdeşleşmiş ve markalaşmış yemek kültürleri verilebilir.

Mutfak kültürü pazarlama alanında en güncel örneklerinden biri ise Peru’ya özgü kinoa tahılıdır. Kinoa, küreseldeki bilinirliğini son on beş yıl içinde yüzde 500 arttırarak zihinlerdeki sağlıklı imajını sağlamlaştırdı. 2008 yılında ünlü isim Oprah Winfrey’nin desteği sayesinde önde gelen zincir marketlerin ve restoranların kamuoyunda sağladığı görünürlük ile ülke ekonomisine milyar dolarlar kazandırdı. Glutensiz kinoaya talep aşırı bir yükselme gösterince Peru ve Bolivya’da ekonomik kalkınma vatandaşlarının hayatlarını da değiştirdi, çünkü Güney Amerika’da yetişen bu tohumların %88’ini Peru ve Bolivya üretiyor. Beyaz pirince alternatif olarak gösterilen kinoa, protein ve fiber değeri çok yüksek olduğu için kasları ve vitamin zenginliğiyle bağışıklık sistemimizi güçlendiren bir besin olarak günümüzde milyonlarca kişi tarafından tercih ediliyor. Dünyadaki açlık sorunlarına çare olabilecek bitkilerden biri olması sebebiyle, 2013 yılında Birleşmiş Milletler kinoa yılı ilan edilmesinin ardından besin değeri yüksek olan kinoa, uzayda görev yapan astronotlara temin edilen ilk yemeklerin de başında geldi. Ayrıca, yerel kültürdeki tarihsel gelişimi ile beraber Inka’ların “Tahılların Anası” (mother of grains) olarak kinoayı tasvir etmesi tüketicinin gözünde ürünün niteliğini ve etnik kimliğini de etkili şekilde konumlandırdı. Sağlıklı beslenme literatüründe “Superfood (çok besleyici gıda)” olarak tanımlanan kinoaya benzer özelliklere sahip ve hatta fiyatlama olarak daha uygun mineral deposu olan bulgurumuzda kültürel ihracat aracılığıyla dünyaya daha iyi tanıtılabilir ve uluslararası arenadaki pazar payını arttırabilir. Önemli olan bu yaratılacak değer zincirinin küresel rekabet ortamında tedarik ağını ve sürekliliğini sağlayabilmektir.

Sizce kültürel ihracat projelerinde Türk Kahvesi ve Türk kahve makinelerine yeterince önem veriliyor mu?

Bugün dünyanın kalbine giden yol mutfaktan olduğu kadar kahveden de geçiyor. Ancak, gastronomik değerlerimiz dünyada ne yazık ki hala hakettiği şekilde tanınmıyor; bu nedenle uzun vadeli markalaşma ve kültürel ihracat çalışmalarının önemi her geçen gün artıyor. Özellikle, gastronomimizin ve ulusal mutfağımızın önde gelen değerlerinden Türk kahvesi dünyada eşi benzeri olmayan 500 yıllık çok önemli bir kültürel mirasımız. Ancak Amerika’da günde 400 milyon bardak kahve tüketildiği halde, tarihteki ilk kahve pişirme yöntemi olan Türk kahvesinin kültürel değeri yabancı toplumlar tarafından bilinmiyor. Biz yeterince kahve kültürümüze sahip çıkmadığımız için bugün 120 yıllık geçmişi olan İtalyan espressosu inovasyon ve kültürel iletişim gücü sayesinde dünyanın %80 pazarına sahip durumda.

Bu bağlamda, ülke markalaşma süreci açısından Türk kahvesinin dünya tarihindeki yeri kadar, sağlıklı bir fonksiyonel gıda olarak etkili tanıtımı büyük önem taşıyor. Kahve kültürümüzün küresel ihracatının katkısı uzun vadede ekonomimize ve ülke imajına büyük güç katacaktır. Ülkemize yönelik olumlu algıların arttırılması ülkenin ticari kanallarını güçlendirirken ve yabancı toplumlarında günlük hayatında ulusal mutfağımıza yönelmesini sağlar. Dünya mutfaklarında yer alan ürünlere olan bu duygusal bağ, ayrıca ülkeye nitelikli turistin gelmesine de zemin hazırlar. Evet, ülkemizde iklim gereği kahve çekirdeği yetişmiyor ancak ham maddenin üretimi olmasa da İtalya’nın kahvesini küreselde markalaştırmasına ya da Almanya’nın dünyadaki en fazla kahve ticaretini yapmasına engel teşkil etmiyor.

Tüm bu bilgiler ışığında, kahve kültürümüzün Birlesmiş Milletler’e bağlı UNESCO tarafından tescillenmiş olan dünya mirası unvanı ile beraber, teknolojinin de sağladığı kolaylıklarla Türk kahvesi makinelerini yurt dışındaki HORECA (oteller, restoranlar, kahve zincirleri) ve hatta önde gelen uluslararası havaalanlarında yaygınlaştırmaya odaklanmalıyız.

Otomatik makinelerin içinde en ileri teknolojileri kullanarak Türk kahvesini dünyanın her yerinde aynı kalitede sunarak iyi bir pazarlama süreci ile beraber HORECA’ya entegre olmasıyla sadakat kazanarak tüketiciden kabul görecektir. Uzun vadeli stratejik çalışmalar sonucu oluşacak kültür ihracatımızla kahve piyasasında söz sahibi olmak için daha fazla gayret etmeliyiz. Ancak en önemlisi, Türk kahvesinin gücüne önce toplum olarak inanmalı ve dünya tarihindeki yerini gelecek nesillere tarihsel kaynaklarla beraber en iyi şekilde aktarabilmeliyiz.

Amerika’daki Türk kahvesinin markalaşması hakkında yaptığınız çalışmalar nasıl başladı? Başarıyla yürüttüğünüz gastrodiplomasi projelerinden kısaca bahseder misiniz?

Yaklaşık14 yıldır Türk kahvesinin ABD, Avrupa ve Kanada’da tanıtan bir kültür elçisi olarak Türk kahvesinin globalde gastrodiplomasi ile markalaşacağına inanıyorum. Kültürel alışverişe zemin hazırlayan gastrodiplomasi anlayışıyla, toplumlararası köklü ilişkilerin kurulması ve yabancı toplumlar nezdinde algıların şekillenmesi kolaylaşıyor. Gastrodiplomasi kavramını, 2012’de ilk kez ortaya çıkaran Paul Rockower, ülkelerin markalaşma süresinde gastro diplomasi çalışmalarının stratejik bir önem taşıdığını savunuyor, çünkü mutfak sanatları farklı milletten insanları biraraya getiren eşsiz bir katalizör. Rockower’a göre, kültürlerarası etkileşim yemek kültürleri ve mutfak sanatları aracılığıyla daha güçlü bir iletişime zemin hazırlıyor ve aynı sofrada farklı lezzetleri tadarken birbirlerini daha iyi tanımalarına vesile oluyor. Bu bağlamda, zengin bir mutfak kültürüne sahip ülkemizi globalde daha etkili şekilde tanıtmak “gastrodiplomasi” ile mümkün.

Bu bağlamda, 2012 yılında ‘Gezici Türk Kahvesi Kamyonu (Turkish CoffeeTruck)’ projesini gönüllü bir ekip ile başlattım. Proje, ATA-DC Derneği, Kurukahveci Mehmet Efendi ve Kültür Bakanlığı’nın destekleriyle, Türk kahvesini yabancı toplumlara daha etkili tanıtmak ve kahve sohbetlerini arttırarak toplumların birbirini daha iyi tanımasına olanak sağlamak amacıyla kâr amacı gütmeyen bir girişim olarak başladı ve ABD, Avrupa ve Kanada’nın başlıcaş ehirlerini gezdi, bu kamyonla dolaşarak 30.000’den fazla kişiye Türk kahvesi tattırdık, sevdirdik. Türk Kahvesi: 500 Yıldır Dostluğun Tadı’ sloganıyla Harvard, Yale gibi seçkin üniversitelere gidip Türk kahvesini hem etkili hem eğlenceli bir şekilde genç nesillere tanıttık. Washington Türk Büyükelçiliği, Empire State binası ve Harvard Üniversitesi’nde uzman sunumları yapıldı, çeşitli kültürel faaliyetler düzenlendi. Proje hem Türk hem ABD basınında geniş yer buldu ve 2012 Mayıs ayında bir dostluk projesi olarak ABD Temsilciler Meclisi’nde onurlandırıldı. 2013 Mayıs ayında ise Hollanda, Belçika ve Fransa’yı kapsayan bir tanıtım turu daha düzenledik. Bu tur çerçevesinde merkezi noktalar ve festivallerin haricinde seçkin üniversiteleri ziyaret ettik, Brüksel’de NATO genel merkezi, Toyota Avrupa yönetim merkezinde ve Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği’mizde kahve ikramları gerçekleştirdik. 2016 yılında da Kanada’nın Toronto şehrinde bir haftalık bir turne düzenledik, ziyaret ettiğimiz tüm bölgelerde beklediğimizin üzerinde bir ilgi gördük.

2019Eylül ayında çok değerli bir ekip ile ‘Türk Kahvesinin Evrensel Yolculuğu”temalı bir kahve kültürü tanıtım turu gerçekleştirdik. Milli mirasımız olan Türk kahvesini sanatla bağdaştırarak tanıtmayı amaçlayan ABD turnemiz kapsamında, mikro sanatın dehası olarak bilinen ünlü minyatür sanatçısı HasanKale, Nişantaşı Üniversitesi Tarih Bölüm Başkanı Doç. Dr. Göknur Akçadağ, gastronomi uzmanı Cenk R. Girginol ve yazar Ahmet Şerif İzgören’in çeşitli kültürel ve sanatsal sunumları aracılığıyla New York City’den Baltimore’a, Virginia’dan New Jersey’a kadar 7000’den fazla kişiye Türk kahvesi ziyafeti yaşattık.

Kültürel çalışmalarım önde gelen Washington Post gazetesinin 18 Eylül 2012 tarihindeki sayısında geniş şekilde yer aldıktan sonra “Turkish Coffee Lady” bir marka olarak bilinmeye başladı. Senelerdir Türk kahvesi kültürünü gönüllü olarak tanıtmam nedeniyle, Amerikalılar bana ‘Turkish Coffee Lady” ismini verdiler, bende bu önemli ismi sevgiyle ve gururla taşıyorum. Yaklaşık 12 yıl gönüllü olarak yürüttüğüm bu kültürel misyonu profesyonel olarak yapmaya karar verince çok sevdiğim bu özgün ismin kurumsal markasını ortağım Ahmet Şerif İzgören ile beraber 2017 yılında hayata geçirdik. ABD’nin en prestijli AVM’lerinden biri olan Tysons Corner Center’da ilk lokasyonumuzu hayata geçirdik, şimdi de tarihi Old Town Alexandria bölgesinde bir kahve ve kültür evi işletiyoruz.

Son olarak, kar amacı gütmeyen Turkish Coffee Lady Vakfı’nı da 2020 Mart tarihinde başkent Washington DC’de kurduk. Bu girişim aracılığıyla, danışma kurulu üyelerimizle beraber Türk kahvesinin yaygınlaşması için stratejik çalışmalar yaparken, kahve sohbetleri ile toplumları yakınlaştırarak Türkiye markasına katkıda bulunmayı hedefliyoruz.

Geçtiğimiz yıl Turkish Coffee Lady Vakfı’nızın hazırladığı “Başlangıç: Anadolu’nun Türk Kahvesi öyküleri” (Turkish Coffee Tales of Anatolia)” belgeseli yoğun ilgi görmüştü, bu belgeselde ne anlatmak istemiştiniz? Belgesele gelen yorumlardan kısaca söz eder misiniz? Bundan sonraki hedefleriniz nedir?

Dünyanın ilk kahve diplomasisi vakfı olan Turkish Coffee Lady Foundation olarak Türk kahvesinin tarihsel hikâyesini ve kültürel zenginliğini, ‘Anadolu’nun Türk Kahvesi Öyküleri: Başlangıç’ temalı belgeselimiz ile 2021yılındaki 5 Aralık Dünya Türk Kahvesi Günü kapsamında dünyaya yeniden anlatmayı hedefledik. Mikro sanat dehası Hasan Kale’nin çok değerli katkılarıyla, Türk kahvesini sanatla bağdaştırarak Türk kahvesinin bilinirliğinin arttırılmasını amaçlayan belgesel, Brokoli Yapım ve Karen Yapım’ın iş birliğinde gerçekleşirken, Arzum Okka’nın ana sponsorluğunda ve Yurt dışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı, Türk Hava Yolları, Kütahya Porselen’in destekleriyle hayata geçirildi. Türkiye’nin sekiz şehrinde, sekiz farklı kahve kültürünü vurgulayan belgesel, Türk kahvesinin 500 yıl önce dünyayı nasıl değiştirdiğinin aktarılması ve kahve sohbetleri ile toplumlar arası kültürel diyaloglar kurulması için tasarlandı. Bu bağlamda, Mardin’de dibek, Şanlıurfa’da mırra, Gaziantep’te menengiç, Safranbolu’da safranlı, Nevşehir’de közde, Ankara’da kumda, İzmir’de damla sakızlı ve İstanbul’da geleneksel Türk kahvesi üzerine özel çekimler gerçekleştirildi.

Belgesel gösterimlerimiz 1 Aralık 2021 tarihinde Washington Büyükelçiliği’mizde gerçekleştirdiğimiz lansman etkinliği ile yoğun bir katılımla başladı. 5 Aralık tarihinde New York City şehrinin TimesMeydanı’ndaki reklam alanlarında belgesel ve Türk kahvesi tanıtımları yapıldı, ayrıca toplum üyelerimizin desteğiyle meydanda kalabalık bir şekilde kültürümüzü tanıtan bir faaliyete imza attık. 7 Aralık tarihinde New YorkTürk Evi’nde gerek belgesel, gerek sanatçı Hasan Kale’nin canlı sanat gösterisi büyük beğeni topladı. 2022 Mayıs ayında ise Los Angeles Başkonsolosluğu’nun ev sahipliğinde gerçekleşen prömiyerde belgesel gösteriminin ardından Türk kahvesinin tadına bakan Amerikalı misafirler ayrıca Türk Mutfağı Haftası kapsamında zengin mutfağımızı da deneyimlediler.22 Mayıs tarihinde ATASC organizasyonunda Long Beach’teki Türk Festivali’ndeki etkinliklerimiz ve 24-25 Mayıs tarihleri arasında House of Turkey iş birliğinde San Diego’da da çok ilgi gördü, basın tarafından da takip edildi. Daha sonra, Kentucky’de Türk Amerikalı kadınların yıllık genel toplantısında bir gösterim daha gerçekleştirdik. 11 Eylül tarihinde, Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen Kahve Zirvesi’nde Türkiye lansmanını gerçekleştirdiğimiz belgeselin 24-25 Eylül tarihlerinde Kuzey Carolina’daki ATA-NC Derneği ve Sancar Kültür Merkezinde, 23 Ekim tarihinde de Florida Türk Amerikan Derneği’nin ev sahipliğinde bir gösterimleri de gerçekleşti. Mikro sanat ustası Hasan Kale’nin kahve ile nakşettiği sıra dışı sanat sunumlarını de içeren turne belgesel sayesinde yüzlerce seyirci ile buluştu ve hem Türklerden hem Amerikalılardan tam puan aldı. Belgeselin devamını yeni bir kültürel seri olarak kurguluyoruz. Bu güzel başlangıcı eğlenceli ve eğitici filmlerle devam ettirmeyi arzu ediyoruz. Film festivallerinin yanı sıra, Netflix, Amazon Prime ve diğer başlıca yayın kanalları ile görüşmelerimiz de devam ediyor.

TurkishCoffee Lady, Murat Kolbaşı ve Mikro Sanat Ustası Hasan Kale ile birlikte oluşturduğunuz platformda Türk kahvesini öne çıkartan ne tür projeler yapıyorsunuz?

Turkish Coffee Lady girişimimizin öncelikli hedefi; 500 yıllık mirasımız olan Türk kahvesi kültürünün gastronomik değerinin arttırılması, etkili tanıtımının yapılarak kahve denilince akıllarda Türkiye çağrışımı yapması, ve ülkemizin marka değerine katkıda bulunmaktır. Murat Kolbaşı ve mikro sanat dehası Hasan Kale ile uzun süredir ortak yaptığımız tanıtımlarımızda yabancı toplumlarla kültürel köprüler kurarak kahvemizin dünyanın en ilk kahve pişirme metodu olduğunu ve tarihi değiştirmiş çok önemli bir kültürel miras olduğunu vurguluyoruz. Özellikle, 2019’dan beri devam eden “Gezici Türk Kahvesi”turu ve “Dünya Türk Kahvesi Günü” kutlamaları her yıl New York Times Meydanı başta olmak üzere ABD’nin çeşitli bölgelerinde gerçekleşiyor. Geçtigimiz yıl, Murat Kolbaşı ve Arzum Okka’nın destekleriyle 5 Aralık ‘Dünya Türk Kahvesi Günü” kapsamında ABD’nin 12 eyaletinde eş zamanlı olarak çeşitli kültürel etkinlikler düzenlendi. Başkent Washington’dan New York’a, Los Angeles’tan Florida’ya, Chicago’dan Michigan’a kadar uzanan etkinliklerde “Anadolu’nun Türk Kahvesi Öyküleri” belgeselinin gösterimleri yapıldı.

Son üç yıldır “Dünya Türk Kahvesi Günü”nü resmi bir beyanname ile kutlayan Washington Belediye Başkanı Muriel Bowser’in yanı sıra, geçen yıl Türk Amerikan derneklerinin girişimleri sonucunda New York City Belediye Başkanı Eric Adams, Michigan Kalamazoo Belediye Başkanı David Anderson, City of Alexandria Belediye Başkanı Justin Wilson ve Ft. Lauderdale Belediye Başkanı Dean Trantalis’da 5 Aralık gününü temsil ettiği şehirlerde resmi olarak “Dünya Türk Kahvesi Günü” olarak ilan etti. Ayrıca, Chicago, North Carolina, Los Angeles, Wisconsin, San Diego ve Kentucky gibi başlıca bölgelerde de bir çok kültürel etkinlikler düzenlendi. Kahve seven toplumları birbirine yakınlaştırmak ve milli değerimiz Türk kahvesinin bilinirliğini ABD’de arttırmak amacıyla düzenlenen faaliyetlere Amerikalı belediye başkanlarının resmi bildirilerinin Türk kahvesinin tarihsel değerini arttırmak için çok önemliydi.

Türk Kahvesinin dünya pazarındaki başarı hikayesine ek olarak hangi girişim ve hangi ürünler ile Türk ürün ve markalarının tanıtımına katkı sağlıyorsunuz?

Türkiye’nin dünya ekonomisinden daha fazla pay alan güçlü bir ülke olması için dünyaya olan katkılarını ve gastronomisinin önemini vurgulaması büyük önem taşıyor. Ülke olarak turizm tanıtımının ötesine geçirip kültürel alışverişe zemin hazırlayarak yöresel lezzetlerimiz ve mutfak kültürümüzü dünyaya ihraç etmemiz gerekiyor. Çünkü günümüzde başka etnik isimlerle anılan diğer önemli kültürel değerimiz Türk kahvesi gibi, yoğurt, döner, baklava, cacık gibi milli miraslarımızı da kaybetmemiz an meselesi. Bu nedenle, halktan halka iletişimi mutfak kültürü aracılığıyla sağlayan gastro diplomasisi anlayışıyla, zengin yemek kültürlerimizi dünyaya daha iyi tanıtabilmeli ve bu rekabetçi ortamda kültürel farklılıklarımızı iletişim teknolojilerinin desteğiyle pazarlamalıyız.

Yapılanson araştırmalara göre, gastronomi1.1 milyar dolarlık hacmiyle dünya turizm gelirlerinin yüzde 27’sini oluşturuyor. Türkiye gelen turistlerin yüzde 3’ü de ülkemizi gastronomik lezzetlerimiz için ziyaret ediyor, gastronominin Türk turizmi içindeki payı ise yüzde 5 civarında seyrediyor. Son yıllarda Türk mutfağı tanıtımına ilişkin iletişim projeleriyle ve gastronomi şehirlerimizin yerel girişimleriyle, Türk mutfağı ve yöresel ürünlerimiz daha fazla rağbet görmeye başladı ve yabancı yayın kuruluşlarının radarına girdi, ancak markalaşma ve gastronomi kültürümüzün etkili tanıtımı için daha uzun vadeli projelere ve stratejik çözüm ortaklarına ihtiyacımız var. Bu bağlamda, gerek halkla ilişkiler projelerini geliştirmek, gerekse Amerika pazarına girmek isteyen kadın girişimcilerimizi desteklemek adına tasarladığımız programlarımızla gastronomi alanındaki lider şirketleri yurt dışı pazarlarda cesaretlendirmeyi ve bir dayanışma ekonomisi kurmayı hedefliyoruz. Yerel üreticilerimiz ve ABD’ye ihracat yapan Türk girişimleriyle beraber, toplum olarak dünyaya kattığımız bu eşsiz miraslara daha çok sahip çıkmalı ve milli mutfağımızın katma değerini elbirliği ile arttırmalıyız.

Sadece dünyada festival ve etkinliklere katılarak dünya üzerindeki kahve pazarında yeterli pazarı alabileceğimize inanıyor musunuz? Daha başka hangi faktörler bu pazardaki payımızı artırabilir etkenlerdir?

Yabancı toplumlarla her alanda kültürel iletişimimizi güçlendirmemiz şart. Dünyanın çeşitli ülkelerinde gerçekleşen festivaller ve başlıca kahve odaklı etkinliklere katılmak Türk kahvesinin görünürlügü arttırmak adına büyük önem taşıyor. Kahve kültürümüzü deneyimletebilmek, damak tadına alıştırmak, ve yabancı baristalarla ilişki kurarak tarihi ve pişirilişi ile ilgili eğitmek etkili bir strateji olur. Önde gelen Türk kahve uzmanlarının ağırlanacağı, canlı performanslarla Türk kahve kültürünün zenginliklerini ve lezzet çeşitliliği de aktarılmalı. Ancak, bu çalışmaların dijital iletişim kanallar üzerinden desteklenmesi ve orijinal içeriklerin geniş kitlelere ulaşması için gerekli mesajları da içermesi gerekiyor. Son yıllarda Yunan kahvesi, Yemeni kahvesi, Arap kahvesi gibi isimler geleneksel Türk kahvesine rakip olarak öne çıkıyor, bu kahveler hakkında videolar, TikToklar, podcastler ve sürekli Amerikan basınında övgü dolu haberlere denk geliyoruz. Türk kahvesi algı seviyesi olarak tüm bu kahvelerin üzerinde yer alıyor çünkü globalde bilinen ve merak edilen bir içecek. Ancak, giderek büyüyen kahve sektöründe rekabet her gün zorlaşıyor. İnsanların 7/24 birbiriyle iletişimde olduğu bu bilgi çağı döneminde yeni ürünlere olan ilgi, sosyal medyaya yansıyan kültürel hikayelerinin hedef kitlelerini etkilemesi ve basına yansıyan tüm olumlu haberler diğer kahve çeşitlerine büyük görünürlük sağlıyor. Türk ürünlerinin sosyal medya ve video iletişiminin güçlendirilmesi ve tüketiciye ulaşılabilirolması da çok önemli. Tabii ki hedeflenen kitleyi, demografik yapısını ve tüketim trendlerini de iyi analiz etmek öncelikli olmalı. Dünyanın en büyük kahve zinciri Starbucks bunun güzel bir örneğidir, zincir markanın başarısının arkasında Amerika’daki günlük yasam çerçevesinde ev ve işyeri arasında üçüncü bir yaşam alanı yaratması oldu, ve bu konsepti ülkelerin kültürel yapılarına göre uyarlayarak küresel bir değer zinciri yarattı. Günün yorgunluğunu atmak ve keyifli bir mola vermek için Starbucks’a uğramak pek çok kişi için Türkiye’de de alışkanlık haline geldi, bu da aslında bir kültürel ihracat örneğidir.

Ayrıca, son yıllarda hızla büyüyen bir gurme kahve trendi var ve insanlar artık kahve ritüellerini birebir hazırlamak ve deneyimlemek istiyor. Türk kahvesinin 500 yıllık bir kültüre ve genç nesillere hitap edecek sanatsal özelliklere sahip olması nedeniyle bu trend rüzgârını yakalayıp, eşsiz lezzeti, fal sanatı ve sağlığa faydalarına ilişkin PR tanıtımlarına ağırlık verilirse dünya pazarındaki payını ciddi şekilde arttırabilir. Bu hedefe ilerlerken Türk kahvesinin taşıdığı potansiyeli paylaşmak adına, stratejik bir planlamanın altyapı çalışmaları ile mutlaka desteklenmesi gerekiyor. Doğru çözüm ortakları ve dağıtım kanalları dijital pazarlama ile kuvvetlendirilmelidir. İnternet teknolojilerinin en güncel gelişmelerinden yararlanarak, Türk kahvesi kültürü aracılığıyla ticari ilişkilerin geliştirilmesine ve ülke markasına katkıda bulunması amaçlanmalıdır. Yeni nesil Türk kahvesi makineleri de pazardaki büyümeyi destekleyecek niteliktedir. Bu nihai hedef, lojistik ve üretim hacimleri ile Türk markaları dünyaya açılmaya hazır olduğunda Türk kahvesinin marka değerini arttıracak uzun vadeli stratejik bir vizyon ve halkla ilişkiler/PR aracılığıyla hikayeleştirilmesi ile gerçekleşebilir.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*