Bizim sektörde iki kişi yan yana gelip trafik ışığından karşıya geçemiyor

Mataracı DTM- İstanbul / Ataşehir- Serbest Mağaza Bülent Mataracı

Öncelikle sizi ve şirketinizi kısaca tanıyabilir miyiz?

Beyaz eşya sektörüne 1990 yılında Profilo- AEG Genel Müdürlüğü’nde Teknik Müfettiş olarak adım attım. Görev sürem boyunca; tüketici şikâyetlerinin değerlendirilmesi, servis performans denetimleri, bayi talepleri, satışpazarlama süreçleri ve marka yönetimi gibi birçok alanda aktif rol üstlendim. Özellikle Grunberg-Profilo Dağıtım A.Ş. kadrolarıyla koordineli çalışarak markanın sahadaki performansının geliştirilmesine katkı sundum. Büyük oranda idari görevlerde yer almakla birlikte, teknik bilgi ve donanımımı sahada kullanarak servis denetimleri gerçekleştirdim; tüketici cihazlarına yönelik sorunların çözümünde fiilen katkı sağladım. Ürün performanslarının Kalite Kontrol ve AR-GE birimlerine iletilmesi amacıyla hazırladığım teknik raporlar hem riskli hem de oldukça heyecan verici süreçlerdi. Çözüm odaklı ve profesyonel kadrolarla çalışma fırsatı benim için büyük bir deneyim oldu. Ticaret Bakanlığı’nın Tüketici Koruma Yasası çalışmalarında marka temsilcisi olarak görev aldım. Ayrıca, Türk Standartları Enstitüsü hizmet belgelendirme süreçlerinde İstanbul’daki servislerin standardizasyonu, denetimi ve belgelendirilmesi konularında aktif rol oynadım. İstanbul Ticaret Odası çalıştaylarında sektörün gelişimine katkı sundum. O dönemde basında sıkça yer alan Hürriyet’te “Tüketicinin Erkan Abisi” ve Milliyet’te Meral Tamer gibi köşe yazarlarının kaleme aldığı tüketici sorunlarını yakından takip ederek, bu şikâyetlerin incelenmesi, raporlanması ve çözüm süreçlerinde görev aldım.Tüketici iletişimi, kişisel gelişim ve teknik becerilerin artırılmasına yönelik yürüttüğüm çalışmalar sayesinde sektörde saygın bir çevre edindim. Profilo Holding’in satış sürecinde BSH Alman heyetini karşılayarak, bayi, servis ve Çerkezköy tesisleri ziyaretlerinde rehberlik yapmak ise kariyerimin unutulmaz deneyimlerinden biri oldu. Ardından Amerikan General Electric markasının Türkiye Teknik Koordinatörü olarak görevime devam ettim. Bu profesyonel serüven toplamda 16 yıl sürdü. Ülke ekonomisindeki dalgalanmalar ve Amerikan markalarının azalan rekabet gücü sonucunda General Electric 2010 yılında Türkiye pazarından çekildi. Ben de bu süreçte kurumsal kariyerimi noktalayarak serbest ticarete geçiş yaptım. Bugün, marka bağımsız olarak faaliyet gösteren mağazamda, teknik ve lojistik hizmet sağlayan iki ekibimle birlikte altı kişilik bir kadroyla ticari faaliyetlerimi sürdürüyorum. Kurumsal deneyimimin ardından ithalatçı ve üretici firmalara belgelendirme ile danışmanlık hizmetleri sunmaya başladım. Ayrıca Business Channel TV ekranlarında, sektörün önemli temsilcilerini ağırladığım “OTORİRET” adlı programın yapımcılığını ve moderatörlüğünü üstlendim. Toplamda 32 bölüm süren bu program, beyaz eşya ve dayanıklı tüketim sektörünün farklı dinamiklerini izleyiciyle buluşturdu. Bunun yanı sıra, Dağıtım Kanalı Dergisi’nde yayımlanmış 20’nin üzerinde sektörel makalem bulunmaktadır. Bu yazılarda sektörün dönüşümü, perakende yapısındaki değişimler, teknoloji ve tüketici davranışlarındaki evrim gibi konulara odaklandım. Kişisel yaşamımda ise bir kız ve bir erkek evlat sahibi olmanın gururunu yaşıyorum. Kızım, Marmara Üniversitesi Almanca İşletme Bölümü mezunu olup hâlen İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde İstihdam ve İnsan Kaynakları Uzmanı – Proje Yetkilisi olarak görev yapmaktadır. Oğlum ise Yüksek Makine Mühendisi olarak enerji sektöründe kariyerine yön vermekte ve bu alanda geleceğe dönük hedeflerini kararlılıkla sürdürmektedir.

Beyaz eşya bayiliği nereden aklınıza geldi?

Böylesine büyük ve köklü bir markadan sonra Türkiye’de başka bir firmada maaşlı olarak çalışmayı hiç düşünmedim. Yeteneklerime güveniyor, ticaret dünyasında da başarılı olabileceğime inanıyordum. Bu inançla kendi yolumu çizmeye karar verdim. Yaklaşık 13 yıldır “Mataracı DTM” adıyla serbest ticaret yapıyorum. Bağımsızlığımı ve özgürlüğümü seviyorum. Bu nedenle ticarette de özgür bir model geliştirmeyi tercih ettim. Münhasırlık sistemini ruhuma uygun bulmadığım için, sermaye, donanım ve emeğe dayalı ticaret prensiplerini kendi özgün çizgim içinde korumayı seçtim.

Mağazanızın konumu, fiziksel özellikleri ve müşteri yapınızdan bahseder misiniz?

Mağazamız, Ataşehir Örnek Mahallesi girişinde, metroya oldukça yakın, ulaşımı son derece kolay bir konumda yer alıyor. Satış anlayışımızın merkezinde tüketici diyalogları ve memnuniyeti bulunuyor. Bizim için hizmet, yalnızca bir satış süreci değil, aynı zamanda bir sanat. Çünkü memnun bir müşterinin, markamız için en değerli ve en güçlü reklam kaynağı olduğuna inanıyoruz. firsatbeyazesya.com web sitemiz aracılığıyla ürün ve fiyat bilgilerini düzenli olarak paylaşıyor, tüketicilerin bilinçli tercihler yapmasını sağlıyoruz. Hedef kitlemizi; seçimlerinde titiz, beklentileri yüksek, ancak doğru yönlendirildiğinde sadakatle bağlanan bilinçli tüketiciler oluşturuyor. Bu özel müşteri kitlesinin, markamıza duyduğu güven ve gösterdiği sadakat, bize yalnızca ticari başarı değil, aynı zamanda kalıcı dostluklar da kazandırıyor. İşimizin her aşamasında ürün bilgisine hâkim, teknolojiyi etkin kullanan, yorum yeteneği gelişmiş uzman bir ekiple çalışıyoruz. Amacımız, tüketiciyi fayda odağında buluşturmak; yani önce bilinç, ardından güven oluşturarak alışverişin keyfini yaşatmak. 13 yıldır sürdürdüğümüz “İyi Marka, İyi Fiyat” anlayışı, bu yaklaşımın bir sonucu. Bunun yanı sıra, biri ürün teşhir alanı olmak üzere bağımsız bir ofiste faaliyet gösteriyoruz. Bu ofis, aynı zamanda sektörel dernek toplantılarına, Ticaret Bakanlığı tarafından yetkilendirilmiş bilirkişilerin çalışmalarına ve sektör komisyonu görüşmelerine ev sahipliği yapıyor.

Son ekonomik gelişmeler piyasaya nasıl yansıyor? İşleriniz ne durumda?

Günümüzde sektöre yön veren en güçlü unsur internet pazarı. Bu durum, bir yandan organize bayilerin rekabet gücünü zorlaştırırken, diğer yandan bazılarını kendi online satış kanallarını kurmaya yönlendiriyor. Ancak ortaya çıkan tablo, sektörün kârlılığının azaldığı, stresin yükseldiği ve ödeme dengesizliklerinin sıkça yaşandığı bir döneme işaret ediyor. Biz bu koşullarda ayakta kalmanın yolunu, samimiyet ve güven üzerine kurduk. Mağazamıza gelen her müşterimizle yakın, arkadaşça ilişkiler geliştiriyoruz. Bizim için her müşteri bir akraba gibi. Ürünleri detaylı biçimde tanıtıyor, ihtiyaçlarına göre doğru yönlendirmeler yapıyoruz. Satıştan satış sonrasına kadar tüm süreci kendi ekibimiz yönetiyor; böylece müşterilerimiz her aşamada aynı güveni ve özeni hissediyor. Alışılmış beyaz eşya mağazacılığının dışına çıkarak özgün bir konsept oluşturduk. Bu konsept, yalnızca ürün satışı değil; müşterinin mağazamızda güven, fayda ve samimiyet bulduğu bir deneyim yaratmayı hedefliyor. Kurduğumuz güçlü bağlar sayesinde, tüm zorluklara rağmen böylesine rekabetçi bir pazarda başarılı bir seviyeye ulaştığımızı söyleyebilirim.

Mesleğinizle ilgili yaşadığınız en büyük sorunlar nelerdir? Bunlarla ilgili çözüm önerileriniz var mıdır?

Yaklaşık 35 yıldır bu sektörün içindeyim. Kendimi sürekli analiz etmeye, gelişmeye ve bulunduğum alanda katkı sunmaya özen gösteririm. Mesleki faaliyetlerimin yanı sıra, sektörün geleceğine yön verecek sivil toplum çalışmalarında da aktif şekilde yer alıyorum. Şu anda Satış Sonrası Hizmetler Derneği’nin Başkanlığı görevini yürütüyorum. Derneğimizde düzenli toplantılar gerçekleştiriyor, sektöre dair veriler topluyor ve tüm çalışmalarımızı sistematik biçimde kayıt altına alıyoruz. Bunun yanında, uzun yıllardır büyük emek verdiğim bir diğer platform olan BEYPER çatısı altında da sektörün yapısal sorunlarını analiz ediyor ve ortak çözüm yolları geliştirmeye gayret ediyoruz. Ne yazık ki, beyaz eşya perakendeciliği sektöründe sivil toplum hareketleri, çoğu zaman sektöre hâkim markalar tarafından yeterince desteklenmiyor. Bu nedenle üyelik yapıları güçlenemiyor ve kalıcı bir kurumsal yapı oluşturulamıyor. Yıllardır dile getiriyorum: “Bizim sektörde iki kişi yan yana gelip trafik ışığından karşıya geçemiyor.” Bu durum, sektörün en temel sorununu — yani örgütlenememe meselesini — açık bir şekilde ortaya koyuyor. Devlet nezdinde güçlü bir temsil yetisine sahip olamamak, sektörümüzün en zayıf noktalarından biri. Benim inancım, markaların bu tür sivil yapılanmaları desteklemesi ve sektörün artık federasyon ya da konfederasyon düzleminde örgütlenmesi gerektiği yönünde. Markalar üstü bir yapıyla hareket edildiğinde, sektörün sorunları daha geniş bir bakış açısıyla ele alınabilir ve sonuç odaklı faydalar üretilebilir. Bugün tüketici koruma derneklerinin bile federasyon düzeyinde örgütlendiği bir yapıda, bizim kadar organize bir sektörün bunu hâlâ başaramamış olması gerçekten düşündürücü. Bir STK yöneticisi olarak üzülerek belirtmeliyim ki, bazı marka yöneticilerinin bu ihtiyaca duyarlı olmak yerine zaman zaman engel oluşturduklarına da tanık oldum.

Bugün bayilik sistemini ortadan kaldırsak ve yok olsa ne değişir? Bayilik sisteminin önemi halen var mıdır?

Günümüzde rekabet koşulları, markaların maliyetlerini ciddi şekilde etkilemektedir. Münhasır bayiliklerin; yüksek kira giderleri, lojistik hizmet maliyetleri, ücretsiz kurulum yükü, KDV ve ÖTV oranları gibi unsurlar, sektörün genel kârlılığını düşürmekte ve bayileri zor süreçlerle karşı karşıya bırakmaktadır. Bu durum, bayilerin kota uygulamaları nedeniyle şubeleşmeye zorlandığı bir yapıyı da beraberinde getirmektedir. Türkiye’deki bayilik sistemi, özellikle cadde üzeri ve AVM lokasyonlarında faaliyet gösteren işletmelerin yüksek kiraları nedeniyle marka desteklerine ihtiyaç duymaktadır. Avrupa’da satılan bir ürünün, Türkiye’deki aynı modele kıyasla daha uygun fiyatla satışa sunulabilmesi, maliyet farklarının ne denli yüksek olduğunu göstermektedir. Öte yandan, hızla değişen ekonomik ve konjonktürel koşullar, tüketicilerin satın alma alışkanlıklarını da önemli ölçüde etkilemektedir. Tüketici artık daha bilinçli, fiyat duyarlılığı yüksek ve yeniliklere hızlı uyum sağlayabilen bir yapıya sahip. Türkiye pazarında faaliyet gösteren bazı markalar, bu değişime ayak uydurmak için ortaklık yapılarını yeniden şekillendiriyor veya satın almalar yoluyla varlıklarını sürdürüyor. Ancak bu dönüşüm, bayilik sisteminin de çağın koşullarına göre yeniden yapılandırılmasını zorunlu kılıyor. Türk tüketicisine yönelik ürünlerin daha ulaşılabilir fiyatlarla sunulabilmesi için, sektörün karar vericileri ve kurumsal yöneticilerinin mevcut bayilik modelini yeniden tanımlaması artık kaçınılmaz görünüyor.

Bu iş sürdürülebilir mi sizce?

Koç Grubu’nun sektördeki duruşu, mevcut yapının en net göstergelerinden biri. Bugün beyaz eşya sektöründe lokomotif marka konumundalar. Ancak yıllardır fuarlardan çekilmiş olmaları, bu güçlü konumun farklı bir anlayışla sürdürüldüğünü de ortaya koyuyor. Her markanın kendi sistemini oluşturduğu, adeta devlet benzeri bir yapı hâline gelmiş bir düzen söz konusu. Bu yapının devam ettirilmesi yönünde kararlılık gözlemliyorum; ancak bunun uzun vadede sürdürülebilir olduğuna inanmıyorum. Çünkü dünya markalarının Türkiye pazarına girmesiyle birlikte, mevcut sistemin aynı şekilde işlemesi giderek zorlaşacak. Ben, Bülent Mataracı olarak, bu yapının uzun vadede mevcut haliyle ayakta kalamayacağını düşünüyorum. Devletin bu konuda bir yasal düzenleme ya da yönlendirici irade ortaya koyduğunu söylemek ise ne yazık ki mümkün değil. Dolayısıyla sektör, kendi dinamikleriyle bu rekabetçi koşullara uyum sağlamak ve kendi dönüşümünü gerçekleştirmek zorunda kalacak. Beyper kurucuları arasındasınız.

Beyper sizin için ne ifade ediyor? Amacı nedir? Beklentileriniz nelerdir?

BEYPER’in kuruluşunun üzerinden 13 yıl geçti. O dönemde büyük bir heyecanla, hep birlikte yola çıktık. Bayileri tek tek ziyaret ettik, sektöre değer katacak projeler geliştirdik. “Beyaz Çarşı” ve “BEYPER Akademi” bu çalışmaların en önemli örneklerindendi. Özellikle sektöre nitelikli insan kaynağı kazandırmak için yoğun çaba harcadık. BEYPER benim için her zaman heyecan verici bir sivil toplum hareketi oldu. Ancak zaman içinde sektörel sorunlara kalıcı ve çözümlü yaklaşımlar geliştirilemedi. Bugün gelinen noktada, BEYPER Akademi’nin bir an önce yeniden aktif hale getirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ne yazık ki BEYPER’in, sektörün lokomotifleri arasında bağımsız bir iradeyle hareket edebileceğini artık düşünmüyorum. Bağımsızlık ilkelerini benimsemeyen kuruluşların çözüm üreten, sonuç odaklı yapılar hâline gelmeleri mümkün değildir. Bazı organizasyonların yazılı olmasa da sessiz kuralları vardır; bu da çoğu zaman gelişimi engeller. BEYPER’in kurucu üyelerinden biri olmama rağmen, kamu yararına somut fayda üreten çalışmalar göremediğim için yönetimden ayrılmayı tercih ettim. Buna karşın, sektör adına aktif katkı sunmaya devam ediyorum. Başkanlığını yürüttüğüm Satış Sonrası Hizmetler Derneği bünyesinde; Beyaz Eşya, Klima, Kombi ve Ev Elektroniği alanlarında bugüne kadar 1.570 kişiye mesleki yeterlilik belgesi kazandırdık. Ayrıca, Avrupa Birliği destekli mesleki eğitim ve istihdam projemizi 450 kişiyle başlatarak 676 kişiyle tamamladık. Bu proje, 2016 yılının en başarılı projesi olarak taçlandırıldı.

Evlatlarınıza bu işi yapmalarını öneriyor musunuz?

Hayır, önermiyorum. Çocuklarımın bu sektörde yer almasını istemedim. Her bireyin kendi mesleğini özgürce seçebilmesinin, yaşamın en önemli haklarından biri olduğuna inanıyorum. Onların daha etkin alanlarda, kendi yeteneklerini ortaya koyabilecekleri işlerde başarılı olabileceklerini biliyorum. Eğitim süreçlerinde her zaman rehberlik ettim; tecrübemle ve desteğimle yanlarında oldum. Her ikisi de iki yabancı dil bilen, iyi eğitim almış ve genç kuşağın vizyoner temsilcileri arasında yer alıyor. Kızım, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin istihdam alanında katma değer üreten, projelerde ve fuar organizasyonlarında yetki sahibi, işini severek yapan etkin bir yönetici. Oğlum ise rüzgâr enerjisi üzerine eğitimini tamamlamış, ülkemizin önemli projelerinde yer almayı hedefleyen bir Yüksek Makine Mühendisi. Genetik faktörlerin insanın kişisel gelişimi ve heyecanı üzerindeki etkisine inanırım. Biz üretken bir eğitmen aileden geliyoruz; bu nedenle çocuklarımın da kendi alanlarında yüksek katma değerli işler üreteceklerinden eminim.

Bu işte ve meslekte bundan sonraki hedefleriniz nelerdir?

Dağıtım Kanalı Dergisi’nde bugüne kadar çok sayıda makale kaleme aldım. Bu süreçte sektörden gördüğüm en büyük desteği sizlerden aldım. Gerçekten çok kıymetli bir yayın; ancak ne yazık ki sektör, kendi dergisine bile yeterince sahip çıkamadı. Yıllar boyunca çok sayıda televizyon programı hazırladım ve sundum. Hiç kimseden para ya da sponsorluk talep etmedim; tüm çabam sektöre katkı sunmak içindi. Sektörle ilgili birçok analiz, rapor ve önerimi ilgili daire başkanlıklarına, hatta bakanlıklara kadar ilettim. Fakat tüm bu emeklerin sonunda, ne yazık ki somut bir sonuç elde edemedik.35 yıldır bu sektörün içindeyim ve açık yüreklilikle söylüyorum: “Bu konuda dertleşebildiğim tek kişi, Yıldırım Söylemez olarak siz oldunuz.” Bu nedenle artık sektörel anlamda büyük hedefler kurmakta zorlanıyorum. Bayi ve satıcıların örnek alabilecekleri bir model oluşturmak amacıyla; Eğitim, mesleki yeterlilik, piyasa tespitleri ve tüketici bilinci konularını ana haber bültenlerine taşıyan birçok çalışma gerçekleştirdik. Bu projeleri sektörün teknik hizmet kadrolarıyla birlikte yürüttük. Kolay değildi; çünkü sektörde yıkıcı bir rekabet ortamı vardı. Birlikte hareket kültüründen uzak, güçlü markaların desteğinden mahrum bir yapı içinde ipi göğüslemek gerçekten zordu. Özgür düşünce ve bağımsız tavırlardan yoksun bir sektörde, sorun çözmek için gerekli güç ve birikimi hayata geçirmek kolay olmuyor. Markaların kendi hak ve sorumluluklarını yönetmede kayıtsız kalmaları, sektörde fırsatçılara geniş alan açıyor. Yasal düzenlemeler bazı sınırlamalar getirse de sivil meslek kuruluşlarının katkısı yeterli olmadığından, tüketiciler çoğu zaman sahipsiz kalıyor. İl ve ilçe hakem heyetlerinin mevcut yapısı da kalıcı çözümler üretmekte yetersiz kalıyor. Sektörün en büyük eksikliği, birlikte hareket etme ruhunu hâlâ kazanamamış olmasıdır. Her sektörde bir “abi figürü” vardır; ancak bizde çok başlılık hâkim. Bu nedenle, çözümler yerine sorunlar birikiyor ve maalesef “Ağzı olan konuşur” dönemi yaşanıyor. Gerçek çözüm, güçlü bir ortak akılla, markaların, bayilerin ve sektör profesyonellerinin aynı masada buluşabilmesinden geçiyor.

BEYPER yönetimine katkı sağlamak üzere SEKTÖRÜN İHTİYAÇLARINI konu başlıklarıyla sunmak isterim.

Sektör derneklerinin birleştirilmesi, FEDERASYON statüsünde kurumsal ve kalıcı bir platform oluşturulması.

BEYPER AKADEMİ etkinleştirilmeli. Meslek edindirme seferberliğine (SEKTÖR MARKALARI ve de Milli Eğitim iş birliği ile) aktifleştirilmeli

Bilişim Teknolojilerinin sektöre ve markalara vermiş olduğu zararları ele almalı, Sektör markalarının tüketicilerin korunmasında daha bilinçli hareket etmelerini, satın alma ve satış sonrasındaki illegal uygulamaları takip eden, denetleyen, ihbar eden, çözümde aktif rol alan projeler geliştirmek.

Vergilendirme sisteminin olgunlaştırılmasında roller üstlenmek (Temel amaç ve standartlardaki ürünlerin ÖTV’den muaf tutulması)

Tüketici şikayetlerinin nitelikli çözümü,

İl ve İlçe Hakem Heyetlerindeki keyfi uygulamaların düzenlenmesi,

Fiyat politilarının disipline edilmesi ve standarta bağlanması.

Sektörün illegal yapıları, haksız kazanç ve ehliyetli meslektaşlarımızın rekabet edebilecek desteklerinin sağlanması.

İthalat usulsüzlükleri, imitasyon ürünlerin serbest dolaşımının engellenmesine yönelik ilgili bakanlıklarla iş birliği sağlamak.

Meslek etiği bakımından kalıcı, rekabetin korunmasında etkin roller üstlenmesi. Kanun yapıcılarına, Oda ve Birliklere görüşler verebilmesi.

Ev Aletlerinin atık (madde ve gazların) çevreye etkilerinde STK rolünün üstlenilmesi. *

MARKA BAĞIMSIZ faaliyetlerle KAMU ADINA çalışmalar yapmak, sektör markalarının hak ve yükümlülüklerine katlılar sağlamak

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*