Mutluluk dediğin, işte bu, bakış açısı…

Üstlerinde el örgüsü kahverengi yelekler, ayaklarında lastikten siyah mestler. İkisinin de yüzü kırış kırış köylü ihtiyar amca ve teyze…

Dergimizin yazarlarından Bülent Mataracı'nın makalesidir

Elleri; toprakta çalışmaktan harap olmuş, dişlerinin bir kısmı dökülmüş, ama gülümsüyorlar.

Yılların izini taşıyan o yüzlere, o dişsiz gülümseme; nasıl yakışmış anlatamam.

Teyzeye soruyorlar; “Amca sana hiç çiçek aldı mı?”

Utanıyor tontonum, başını öne eğiyor, sonra dönüp amcaya bakıyor ışıl ışıl…

Diyor ki!

“Bana aldığı esvaplar hep çiçekliydi.” MUTLULUK DEDİĞİN, İŞTE BU, BAKIŞ AÇISI…

Belli ki amcam hiç çiçek almamış teyzeme. Ama umurunda bile değil işte kadının.

Razı çünkü kocasından. Ondan razı olmak için de beklentilere boğmamış kendini…

Düşünüyorum da, belki de mutluluğun en büyük düşmanı “beklenti”.

 
Kocasından, karısından, çocuğundan, patronundan, ne bileyim komşusundan, arkadaşından ha bire bir şey bekleyen, hesaplı insanlar mutlu olamıyorlar.

 
Çünkü “bekleyince” gelmiyor mutluluk.

Yıllar önce Yogesh Sharda’nın bir seminerine gitmiştim.

Bu tür farkındalık eğitimleri içinde ilk katıldığım oydu sanırım. Bir sözünü kocaman harflerle not etmişim, hala panomda asılı durur.

“Expectation is an invitation to iritation”, yani “Beklenti huzursuzluğa davetiyedir.”

Sizde hiçbir emeği olmayan birini ha bire çırpınıp mutlu etmeye çalışın demiyorum. Sadece yaptıklarınızı bir beklenti karşılığı yapmayın, serbest bırakın duygularınızı diyorum.


Emeğinizin kıymetini bileni pamuklara sarın, bağrınıza basın. Bilmeyeni de bırakın uçsun gitsin, ağırlığını siz taşımayın.

“Bu kadar yalın aslında her şey.”

Çok güldüğüm ve sevdiğim bir sözdür:
“Hayatta çok istediğiniz şeyler, siz onları heyecanla beklerken olmaz.

Bu, hayatın size, ‘Sen bakarken soyunamıyorum’ deme şeklidir” diye… 🙂


Komik değil mi sizce de:) Komik ve çok da doğru!

 
Bir şeyi, “olsun olsun hemen olsun, hadi ama, niye olmuyor, olsun artık, bak hala olmadı” diye beklediğimiz dönemde hayatı bunaltıyoruz.

Bir dur kardeşim, bir bakma bu tarafa diyor herhalde.
Ne zaman ki beklentimiz, o kaynamış köpürmüş, taşacak süt kıvamından normale dönüyor,  o zaman omzumuza dokunuyor hayat.

“Hşşt, bak burada ne var senin için…” diye.

Düşünsenize; o hediye paketi yaparken bakmanın ne anlamı var???

Demem o ki en çok olmasını istediğiniz ne ise, bir güzel detaylı hayal edin, ışıklı kristalden bir kutuya koyun, salın gökkubbeye. Sonra da gözünüzü dikip nereye uçtu diye bakmayın. O kutu oralarda bir yerde bin bir şekle girip, bin bir değişime uğrayıp gelip sizin kucağınıza konacak illa ki.

Sadece inanın ve sabredin.

Hayat kucağınıza koca koca pahalı buketler veremese bile, bırakın size çiçekli esvaplar getirsin.


Emin olun daha kalıcıdır.

Üstünüzde yıllarca nişan gibi taşır, sonra da lavanta kokulu bir sedir ağacından sandığa kaldırır, nesilden nesile aktarırsınız.

Mutluluk… çiçekli esvabı mis kokulu çiçekten sayıp, ona sevinme kararıdır.

Kendiyle barışık yetişen, olgunlaşanlardanız biz, küçük ayrıntılarla mutlu olan çocuklardır biz.

Daha iyi oyunlarımız olmadı, pahalı kıyafetlerimiz de…

Yarışmadık hayatla, X kuşakgillerdeniz.

O aktı, biz yüzdük, ama kendi kulaçlarımızla…

İşte onun için mutluyduk, mutluyuz biz.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*