Olgunluk döneminde hayata bakış

Herkesin bir mutluluk arayışı var. Yüzyıllardan beri süre gelen hiç değişmeyen ve değişeceğe de benzemeyen. Hemen hepimiz olgunluk dönemimize geldiğimizde kalan yıllarımıza dönüp bir bakarız ve sonra yaşadığımızdan daha az zamanımızın kaldığını fark ederiz. İşte tam orası tam olarak o an, içimizi bir ürperti ile harmanlanmış tuhaf bir yaşam sevinci kaplar. Ben şunları söylemeye başladım o gün bugündür.

Ne kadarında aynı fikirdeyiz ne kadarında ayrışıyoruz paylaşırsanız memnuniyet duyarım.

Bir çikolata draje paketini almış küçük bir çocuk gibi yılları hızla, büyük bir zevkle ve şahane iştahla yedim fakat elim kese kağıdının dibini hissetmeye başladığında artık teker teker, tadını çıkararak yiyorum.

Artık egoların unvanlardan büyük olduğu, konu başlığı olarak bile hiç hiç mi heveslendirmeyen, samimiyetsiz selamlamalarla dolu ve ne kadar konuşulsa da sonunda bir işe yaramayacağını bildiğim sonsuz toplantılara iştirak etmek istemiyorum artık.

Ergen yetişkinlerle tartışacak laf anlatacak zamanım da yok. Artık çıkarcılara, menfaati bitince işi biten insanlara tahammül edemiyorum. Başarılı olmuş insanların yerine geçmeye can atan şu kıskanç insanlara sadece hüzünle bakıyorum. Üst düzey bir makam için yapılan kavgaların çirkin sonuçlarına tanık olmaktan bile utanıyorum insan olarak. Hayatın sille tokat vurduğu tüm sert darbelerine rağmen yumuşak ve olgun bir ruh ile çıkmayı başarabilmiş insanlarla olmak istiyorum.

Göze değil de gönüle dokunan insanlarla zamanımı geçirmek istiyorum. Sürekli her şeye bahane bulan, tam memnuniyetsiz, elinde hata holteri ile dolaşan insanlarla karşılaşınca koşarak uzaklaşmak istiyorum.

Sormadan fikrini söyleyen, tavsiye dilinden başka bir dil konuşamayan çok bilmişlerin, karşısında sırf hadsizce görünmemek adına susmak ve gülümsemek ile yetinmekten dolayı kendimden de bazen nefret ediyorum. İnsanlar, insanın içine değil de cebine, aporetine, statüsüne ve eğitimine bakar oldular. Ben ise gerçeği öz ile ilgilenenlerle olmak istiyorum.

Zamanın sahte diyaloglarla geçiremeyecek kadar değerli artık. İnsan onurunu ve gerçekleri savunan, sorumluluktan kaçmayan, kendi yanlışlarına gülebilen, vaktinden önce “oldum” demeyen, insan olmayı anlamış insanlarla yaşamak istiyorum. Yaşamın sert darbelerinden yumuşak bir ruh ile çıkmayı başarabilmiş ve başkalarının yüreğine dokunabilen insanlarla olmak istiyorum. Artık sevdiklerimle daha fazla anı biriktirmek istiyorum.

Sahici olmayan, mış gibi olan herkesle geçirdiğim her saniyenin hesabını yapıyorum.

“Ben kimseyle küs değilim, herkesle aram iyidir” lafını savunan ve kendi doğrusunun tek doğru olduğunu kabul eden, başka görüşlere başka hayatlara saygı duymayanlara, ben de saygı duyamıyorum artık.

Bence bir insanın tek bir hayatı değil evrelere ayrılmış birkaç hayatı var. Bu evrelerin genel bir adı yok ama son bölümün adı, belki birçok kişide ortak olabilir. Her şeyi fark edip ne istediğini değil de ne istemediğini bildiği hayatı yani aslında tek bir hayatı olduğunu anladığı ve bilinçli olduğu evrelerden oluşuyor insan hayatı.

Parayı harcadığım yerler bile değişti, sizin de öyle mi? Eğer bende bir iz bırakacak bir mekân ise orada yemek yemeyi, çay içeceksem illa denizi görecek bir köşeyi, bir eşya alırken ruhen beni temsil edip etmediğime bakıyorum. Bazen çok cömert bazen de çok tasarruflu olduğuma dair bakışları hissediyorum..

Sabah kalktığımda günün ağırıp ağırmadığına değil de kuşların sesine kulak kesiliyorum.

Önce telefonuma bakmamayı uzun zamandır adet edindim. Önce gökyüzüne bakıyorum ve o günümün bir önceki günden daha farklı olması için en az bir eylem planı hazırlıyorum kendime.

Bunları yaşamak için ille de ellilere doğru yol mu almak gerekiyor? Mesela otuzlarında bu düşünceye gelmek ne çok şey kazandırmaz mı insana? Belki de hayatımıza aldığımız bazı insanlarla sadece merhaba da kalmak gerekmez miydi?

Rollo May’in Varoluşun Keşfi kitabında yazdığı gibi, “Nesnel hakikat arttıkça, içsel netliğimiz de o kadar azalıyor…” Bu yüzden gürültüyle dolu bu dünyada, sahici olabilmek ve kendin olabilmek bir insanın kendine en büyük armağanı.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*