
- The Thing (John Carpenter – ABD -1982)
Film, Antarktika’da geçiyor ama ortam hızlıca cehennem sıcaklığına dönüşüyor!
“Sen benim kim olduğumu biliyor musun, ha?” sorusu bu filmde sadece bir klişe değil, kelimenin tam anlamıyla ölüm kalım meselesi. Herkes her an herkes olabilir; takım arkadaşın mı, yoksa örümcek adımlı katil bir uzaylı mı, kim bilebilir?
1951 tarihli filmin yeniden çevrimi.

2. Evil Dead 2 (Sam Raimi – ABD – 1987)
İlk filmden sonra “daha fazla kan, çok daha fazla komedi” diyenlere gelsin! Elektrikli testereyle önce kolunu, sonra da zombileri kesen bir adam, dans eden ölüler ve kan fışkırtan duvarlar. B-filmlerinin zirvelerinden. “Korkuturken güldüren” değil, “güldürürken korkutan” bir şaheser.

3. Dawn of the Dead (George A. Romero – ABD – 1978)
Zombiler AVM’de ! Kapitalizm eleştirisini daha zekice yapmak isteyen varsa buyursun denesin. “Yaşarken de alışveriş bağımlısıydık zaten…” temalı bir sosyal taşlama. Hem de kanlısından. Zombiler yavaş ama Romero’nun sistem eleştirisi hızlı.
“Night of the Living Dead” başyapıtına 10 yıl sonra bir ekleme yapıyor üstat ve (maalesef giderek kötüleşecek) 6 filmlik bir franchise serisini başlatıyor.

4. Evil Dead (Sam Raimi – ABD – 1981)
Beş genç, ormanın ortasında bir kulübeye tatile gider ve sonrası cehennem… Necronomicon (H.P.Lovecraft’ın popüler kültüre kazandırdığı uydurma “Ölüler Kitabı”) ile uğraşacağınıza ders kitaplarından şaşmasaydınız iyiydi, gençler!
Düşük bütçeyle maksimum korku veren, ders gibi bir film. Kamera bile şeytani; uçuyor, kaçıyor, bağırıyor. Üç filmlik muhteşem serinin başlangıcı.

5. Saw (James Wan – ABD – 2004)
“Hayatta kalma oyunu” konseptini öyle bir sundu ki sonradan çoğu vasat 11 filmlik bir seriye dönüştü efsane film. İstanbul’da açılan korku evlerine yıllarca ekmek yedirdi.
Jigsaw birader ölümcül bulmacalarla ahlak dersi veriyor ama yöntemi biraz… kanlı.
Düşük bütçeli zekice bir gerilim, hem mide kaldıran cinsten. Tuvalette başlamasından anlaşılmalıydı.

6. Braindead (Peter Jackson – Y.Zelanda – 1992)
Despot annesi ile yaşayan çocuk-adamın annesi bir gün hayvanat bahçesini gezerken, değişik bir maymun türü tarafından ısırılır ve şenlik ve kan banyosu başlar.
Oedipus kompleksi ile yıllardır duş alan esas oğlanımız, bir yandan grotesk bir canavara dönüşen annesi ile bir yandan da evi basan zombilerle bir ölüm kalım tangosuna girişir.
Yüzüklerin Efendisi üçlemesinin yönetmeninden her mideye göre olmayan ama eğlenceli bir kaos!

İlk yorum yapan olun