Değerler Çatışması: Bilgi artıyor, nezaket azalıyor

Small wooden figures of family members close up. Family relationship symbol

Bir zamanlar değerli bir bilgiye ulaşmak için büyük emekler vermek gerekirdi. Oysa bugün, parmaklarımızın ucunda sınırsız bir bilgi denizi var. Kimimiz bu denizlerde kaybolurken, kimimiz iyi kulaçlar atarak mesafe kaydediyoruz; bazıları ise kıyısında dolaşarak bu zenginlikten yeterince faydalanamıyor. Ancak bu baş döndürücü dönüşüm, bizi gerçekten ileriye mi taşıyor, yoksa insanlık olarak içsel bir gerilemeye mi sürüklüyor?

Bilgi hızla artıyor; yapay zekâ hayatımıza giriyor. Gençlerimiz en iyi okullarda eğitim alıyor, birden fazla dili akıcı şekilde konuşuyor ve dijital okuryazarlık becerilerini geliştiriyor. Artık bir insanın bir günde maruz kaldığı bilgi miktarı, 20. yüzyılın başlarındaki bir bireyin tüm ömrü boyunca erişebileceği bilgiye eş değer hale geldi. Ancak bu bilişsel sıçramaya rağmen, insani değerlerimiz nereye gidiyor? Nezaket, saygı, ahlak ve etik normlarımız hangi seviyede?

Kuşaklar arasındaki değerler ve değerlendirme kriterleri, sanırım hiçbir dönemde bu kadar belirgin bir farklılık göstermemişti. On-on beş yıl yaş farkı olan iki insanın hayata bakışı, beceri, merhamet ve adalet anlayışları artık oldukça farklı olabiliyor.

Modern İkilem

Geçenlerde bir arkadaşım, kızıyla yaşadığı çarpıcı bir örneği anlattı. Eve gelen bir hizmet sağlayıcı genç adamın bakışlarından rahatsız olan anne, kızına içeri girmesini işaret ediyor. Genç adam evdeki işini bitirip gittikten sonra, genç kız annesine neden kendisini içeri gönderdiğini soruyor. Anne, delikanlının bakışlarından rahatsız olduğunu söylüyor. Ancak genç kız beklenmedik bir tepki veriyor: “Rahatsız edici olan onun davranışıysa, onu evden göndermeliydin, beni içeriye değil.” Ve ekliyor: “Eğer kadın hakları ve cinsiyet eşitliği dediğiniz şey bu ise, bu mantaliteyle bunu asla sağlayamazsınız.” Annenin yanıtı ise kuşak farkını en etkili şekilde gösteren türden oluyor: “Evet haklısın, yapmam gerekenin bu olduğunu sen söyleyince anlayabiliyorum bunu yapmadım, çocuğun yaptığını yüzüne vurmayı aklıma bile getiremedim çünkü, bunu öğrenecek bir ortamda, bir çağda büyümedim ben”.

Bu örnek, adalet ve eşitlik anlayışlarının nasıl farklı evrildiğini gösteriyor. Ancak öte yandan, bu ve benzeri değer yargıları ile hayattan beklentiler arasındaki farkların sonuçlarını da göz ardı etmemeliyiz. Para Dergisi, “Mekânın Sahibi Geri Döndü: X Kuşağı Yeniden Gözde!” başlığıyla bir haber yayınladı geçtiğimiz günlerde. Haberde, 50 yaş üstü çalışanların iş dünyasında yeniden önem kazandığı belirtiliyor. Genç çalışanların öğrenmeye kapalı olması, düşük sadakatleri ve yüksek maaş beklentileri, iş dünyasında gençlere olan talebi azaltıyor. Bu durum, iş dünyasının daha deneyimli ve geleneksel iş değerlerine aşina olan eski kuşağa yönelmesine neden oluyor. Ve emekli olanları yeniden işe çağırıyorlar.

Bilgiye erişim ve kullanma yeteneğimiz artarken, insani değerlerimiz — nezaket, merhamet, adalet, şefkat ve zarafet — bu ilerlemenin gerisinde kalıyor; hatta bu değerlerde belki de hiç olmadığı kadar geri gidiyoruz. Bu gerilemeyi farkında olmadan yaşıyor ve çoğu zaman sıradan bir durum olarak kabul ediyoruz. Aile hayatı ve sosyal hayatta, başkalarının dertlerine duyarsızlaşma ve sevinçleri paylaşma yeteneğinin azalması, bu içsel gerilemenin vahametini gözler önüne seriyor. Cinsiyet eşitliği ve yaşam biçimi tercihlerine duyduğumuz saygının yüzeysel bir uyumdan öteye geçmediğini, aslında gerçek bir saygının, nezaketin ve adaletin çok ötesinde (ötesinde mi gerisinde mi demek istiyorsun burada) olduğunu kabul etmeliyiz.

Bilgi Denizi İçinde Kaybolan İnsani Değerler

İş hayatında ise tablo daha da karanlık. İş dünyasında yaşadığımız nezaketsizlikler, belki de sıradanlaşmış bir iş modeli haline geldi. E-postalara yanıt vermemek, toplantılarda kameraları açmamak, geri bildirim beklerken sessiz kalmak gibi tutumlar artık norm haline gelmiş durumda. OECD verilerine göre, eğitim seviyesi arttıkça etik dışı davranışların da arttığı gözlemleniyor. Bu durum, bilgi seviyemizin artmasının etik anlayışımızı beslemediğini, hatta bu değerlerin gerilemesine neden olduğunu gösteriyor.

Bu tablo karşısında, modern dünyada bilgi ve ahlak arasındaki bu çelişkinin bireyler ve toplumlar üzerindeki etkisini sorgulamak zorundayız. Bilgi ve becerilerimiz artıyor, teknoloji sınırları zorluyor; fakat insani değerlerimiz hangi yöne evriliyor? Kişisel ve mesleki hayatlarımızda, nezaket ve saygıyı nasıl yeniden merkeze alabiliriz?

Son yıllarda birçok büyük şirket, yapay zeka destekli algoritmalarla çalışanların performansını değerlendirmeye başladı. Ancak bu değerlendirmeler bazen adaletsiz sonuçlar doğurabiliyor. Örneğin, Amazon’un depo çalışanlarını izlemek için kullandığı AI sistemleri, sadece verilere ve algoritma destekli raporlara dayanarak bazı çalışanları işten çıkardı. Bu sistem, insan faktörünü göz ardı ederek sadece sayılara dayanarak kararlar verdiği için eleştirildi. Bu, teknolojinin gelişiminin iş yerlerinde vefa ve adalet gibi değerlerin geride kalmasına nasıl yol açabileceğine dair önemli bir örnektir.

Öte yandan, fikirlerle insanlara saygı duymayı birbirine karıştırıyor muyuz? Fikirlere saygı duyulmaz; onlar tartışılması gereken konulardır. Saygı, insana gösterilmelidir. Ne yazık ki, fikirle düşünceyi, düşünceyle bilgiyi, bilgiyle inancı karıştırıyoruz.

Peki ne yapmalıyız?

Ahlak ve Bilgi: İkisi Bir Arada Mümkün mü?

Ahlakı öğretmeye veya yeniden öğrenmeye ihtiyaç yok; önemli olan, ahlaki değerler üzerine düşünmek ve bu değerleri rehber edinerek hareket etmektir. Çocuklarımıza, gençlerimize ve ekiplerimize sadece iş ve görev vermekle kalmayıp, dürüstlük, güven ve adil olmanın ne anlama geldiğini sorgulamaları için ortamlar yaratmalıyız.

Bu noktada, bireysel ve toplumsal olarak önceliklerimizi yeniden gözden geçirmek kaçınılmaz. Ahlaki değerleri ve erdemleri yeniden düşünmenin, onlara sıkı sıkıya sarılmanın zamanı geldi. İş hayatında, ailede ve sosyal yaşamda sadece bilginin değil, aynı zamanda ahlaki değerlerin de peşinden gitmeli, bu değerleri yaşatacak ve güçlendirecek bir kültür inşa etmeliyiz.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*