Öncelikle sizi ve şirketinizi kısaca tanıyabilir miyiz?
Aslen Sivaslıyım, ancak şu anda mağazamızın da bulunduğu İstanbul Fikirtepe’de dünyaya geldim. Eşim emekli banka müdürü. Aynı zamanda birlikte yürüttüğümüz bir gıda işletmemiz var; döner salonumuzun işletmesini eşim üstleniyor. Bir oğlum var, kendisi İngiltere’de mühendislik eğitimi alıyor. Yaklaşık 22 yıl boyunca toptan satış sektöründe satış temsilciliği ve yöneticilik yaptım. Kariyerime 1990 yılında Sanyo–Samsung Grubu’nda başladım ve 1999 yılına kadar burada görev aldım. Satış Şefi olarak çalıştığım dönemde yaşanan ekonomik kriz ve tüplü televizyon üretimindeki gerileme nedeniyle fabrikanın kapanmasının ardından Siemens Grubu’na geçtim. 1999–2011 yılları arasında burada zincir mağazalar yapılanması ve alan yöneticiliği görevlerinde bulundum.2011 yılında Siemens’ten ayrılarak Forum İstanbul’da ilk mağazamı açtım. Sonraki 15 yılda ise 6 farklı Bosch bayiliğini faaliyete geçirdim. O günden bu yana sektörde aktif olarak yer alıyor, müşteri memnuniyetini ve kaliteli hizmet anlayışını ön planda tutarak çalışmalarımı sürdürüyorum. Sektörel sivil toplum alanında da aktif görevlerde bulundum; 3 dönem BEYPER Başkanlığı yaparak sektörün gelişimi adına çeşitli projelere katkı sağladım. Memleketimle bağımı hiç koparmadım. Sivas İmranlı’daki derneğimizde saymanlık görevini yürütüyorum. İlçemizin gelişimine katkıda bulunmak için bir okul yaptık, konut projelerine destek olduk. Bölgesel çalışmalarla memleketimize fayda sağlamaya devam ediyoruz.
Mağazalarınızdan, fiziki özelliklerinden ve bulunduğu bölgelerden bahseder misiniz?
Beyaz eşya sektöründe 25 kişilik güçlü bir ekiple faaliyet gösteriyoruz. Şu anda toplam 6 mağazamız bulunuyor. Bunlardan üçü alışveriş merkezlerinde yer alıyor: Forum İstanbul, Vega İstanbul ve Beylikdüzü Migros AVM. Ayrıca Kasımpaşa’daki açık AVM projesinde bir mağazamız daha var. Proje şu anda yüzde 60 oranında tamamlandı. Önümüzdeki yıl tamamlandığında bölgenin gerçek potansiyelini bulacağına inanıyoruz. Bunun yanı sıra caddede konumlanan bir mağazamız ve Anadolu yakasında Fikirtepe’de açtığımız yeni mağazamızla hizmet veriyoruz. Fikirtepe bölgesinde yaklaşık 60.000 konutluk bir kentsel dönüşüm projesi yürütülüyor. Biz de teslimatların başlamasından önce bölgede yerimizi alarak hazırlık yaptık. Burada Beko ve Arçelik’ten sonra üçüncü beyaz eşya mağazası olarak faaliyet gösteriyoruz. Fikirtepe’yi yakından takip ediyoruz. Bölgedeki kentsel dönüşümün tamamlanmasıyla birlikte ciddi bir nüfus hareketi olacağına inanıyoruz. Bu bölgenin önemi önümüzdeki 2–3 yıl içinde çok daha net ortaya çıkacak. Her ne kadar süreç bazı gecikmeler yaşamış olsa da ocak ayından itibaren teslimatların hızlanmasıyla bölgenin yeniden canlanacağını düşünüyoruz.
Türkiye’de beyaz eşya sektörünün son yıllardaki gidişatı nedir?
Ülkemiz gelişmekte olan bir ülke. Uzun yıllar süren enflasyonist dönemler, aslında beyaz eşya sektörünün büyümesine ve gelişmesine zemin hazırladı. Yapılan yatırımlar sayesinde bayiler güçlendi, yeni mağazalar açıldı. Pandeminin ilk iki yılı sektör açısından oldukça olumlu geçti. İnsanlar evlerinde daha fazla vakit geçirince, evdeki ihtiyaçlar ön plana çıktı. Küçük ev aletlerinden televizyon gruplarına kadar pek çok ürün yenilendi, satışlar arttı. Ancak son iki yılda tablo tam tersine döndü. Rusya–Ukrayna savaşının etkileri nedeniyle ihracat hacmi daraldı. Eskiden üretilen her dört üründen biri iç piyasaya, üçü ise ihracata gidiyordu. Ancak son dönemde Avrupa’ya yapılan satışların döviz nedeniyle azalması, üreticilerin elindeki stokların iç piyasaya yönelmesine yol açtı. Aynı zamanda alım gücünün düşmesi, kredilere erişim zorlukları, konut satışlarının azalması ve yüksek enflasyon sektörde ciddi bir durgunluk yarattı. Evlenecek çiftlerin artan masraflar nedeniyle planlarını ertelemesi, talebin öne alınması yerine 2–3 yıl sonrasına ötelenmesine neden oldu. Gıda ve kira giderlerindeki aşırı artış da tüketicilerin önceliklerini değiştirdi; gelirlerin büyük kısmı temel ihtiyaçlara yöneldi. Eskiden 9–12 ay vadeli kredili satışlarda komisyon oranları daha düşüktü. Ancak faiz oranlarının artmasıyla birlikte bu sistem sürdürülemez hale geldi. Yüksek banka komisyonları da tüketicilerin alışveriş kararlarını ertelemelerine yol açtı. Oysa geçmişte ihracat güçlü olduğunda, fabrikaların üretim hacminin artması iç piyasayı da rahatlatır, sektördeki birçok kanala olumlu yansımalar olurdu. Bugün ise bu oran yaklaşık %40 oranında gerilemiş durumda. Tüm bu zorluklara rağmen, biz sektör temsilcileri olarak umudumuzu koruyoruz. Ekonomideki bu dalgalanma sürecini atlattığımızda, eski canlı günlerimize yeniden kavuşacağımıza yürekten inanıyorum.
Bosch markası sizin için ne ifade ediyor?
Almanya’daki fabrikaların tamamı sağlam ve uzun ömürlü ürünler üretme geleneğine sahiptir. Beyaz eşya sektöründe de yüz yılı aşkın geçmişe sahip markalar bu anlayışı sürdürmektedir. Bosch’un kurucusunun “Güven kaybetmektense para kaybetmeyi tercih ederim” sözü, markanın tüm dünyada benimsediği bir ilke haline gelmiştir. Bu felsefe, Bosch’un Türkiye’de de çok güçlü bir konuma gelmesini sağlamıştır. Bugün bakıldığında Bosch, Türkiye’nin ikinci büyük beyaz eşya markası konumundadır. Dayanıklılık, güvenilirlik ve uzun vadeli yatırım anlayışı markanın temel değerleri arasında yer alıyor. Örneğin, bir ürünün 10 yıl boyunca sorunsuz kullanılabilmesi, hatta daha uzun ömürlü olması, kullanıcı nezdinde büyük bir güven oluşturuyor. Bosch markası tam da bu güvenin karşılığıdır. Üstelik Bosch’u sadece beyaz eşya markası olarak görmek eksik olur. Bahçe makineleri, otomotiv yedek parçaları, enerji sistemleri ve ileri teknoloji çözümleri gibi çok geniş bir alanda faaliyet gösteriyor. Bu çeşitlilik, markanın küresel bilinirliğini artırırken, güven algısını da pekiştiriyor. Ayrıca Bosch, dünyadaki en büyük beyaz eşya fabrikalarından bazılarını Türkiye’de kurarak ülkemize önemli yatırımlar yapmıştır. Bu da markanın Türkiye’ye duyduğu güvenin en somut göstergesidir. Türkiye’deki firmalar açısından bakıldığında, son yıllarda planlama ve finansal istikrar büyük önem kazandı. Özellikle döviz kurlarının uzun süre sabit kalması ve alım gücünün düşmesi, fabrikaları olumsuz yönde etkiledi. Üretim tesislerinin kapanmaması için iç piyasa satışlarının artması gerekiyor. Ancak yöneticiler, yıllık planlarını bu koşullara göre yaptıkları için son iki yılda ciddi zorluklar yaşandı.
Üç dönem boyunca BEYPER Başkanlığı yaptınız. BEYPER sizin gözünüzde ne ifade ediyor? Derneğin kuruluş amacı ve geleceğe yönelik beklentileriniz neler?
Türkiye, bugün 6.000–7.000 beyaz eşya mağazasına ev sahipliği yapan bir ülke. Bu yapı dünyada sadece Türkiye’ye özgü. Diğer ülkelerde satışlar genellikle çoklu marka mağazaları üzerinden yürütülürken, Türkiye’de mağazaların %80–90’ı showroom sistemiyle faaliyet gösteriyor ve bu konuda oldukça başarılı bir model oluşturulmuş durumda. Sektörde yaklaşık 60.000 kişi doğrudan istihdam ediliyor. Bu hem ekonomik hem de sosyal anlamda çok değerli bir tablo. Çünkü bu sektör, binlerce ailenin geçim kaynağı olmuş durumda. BEYPER, bu güçlü perakende yapısının korunması için yıllardır aktif bir şekilde çalışıyor. Özellikle döviz bazlı kiraların Türk lirasına çevrilmesi yönündeki girişimleriyle sektörün nefes almasını sağladı. Devletin desteğiyle bu alanda önemli kazanımlar elde edildi. Ayrıca Perakende Yasası özelinde çeşitli öneriler sunarak, sektörün sürdürülebilirliğini artırmaya yönelik adımlar attı. Son dönemde yapılan düzenlemelerden biri de elden yatırılabilecek nakit sınırının 7.000 TL’den 30.000 TL’ye çıkarılması oldu. Bu tür adımlar hem tüketicinin alışverişte rahatlamasını hem de perakendecinin işini kolaylaştırıyor. Bankalarla yapılan görüşmeler de devam ediyor; yakın zamanda sektörü rahatlatacak yeni düzenlemelerin hayata geçmesi bekleniyor. Perakende yapısının korunması, sadece sektör için değil, ülkemizdeki genç işsizlik oranını azaltmak açısından da büyük önem taşıyor. Çünkü beyaz eşya perakendeciliği, istihdama ciddi katkı sağlayan bir alan. Bugün BEYPER’in yaklaşık 300–350 üyesi bulunuyor. Bu üyelerin toplamda 1.800 şubesi var. Türkiye genelinde yaklaşık 7.000 bayilik sistemi içerisinde faaliyet gösteren dernek, sektördeki temsil gücüyle toplam yapının dörtte birine ulaşmış durumda. BEYPER, TÜRKBESD’in desteğiyle sektörün dinamik yapısını koruyarak perakendeciliğin güçlenmesi için çalışmalarına kararlılıkla devam ediyor.
Bu sayıyı artırmak için neler yapmak gerekiyor?
Bu sektörde kalıcı ve güçlü bir yapı oluşturmak için öncelikle bu işi yapan herkesin bilinçlenmesi gerekiyor. Artık bireysellikten çıkıp toplumsal bir bakış açısına yönelmemiz şart. Avrupa’da bir kişi aynı anda 12–13 sivil toplum kuruluşuna üye olabiliyor. Çünkü orada insanlar kısa vadeli değil, uzun vadeli düşünüyor; kişisel menfaatleri değil, toplumsal faydayı ön plana alıyorlar. Bizim de bu anlayışı benimsememiz gerekiyor. Birlik olunduğunda akaryakıt indirimlerinden kira düzenlemelerine kadar birçok konuda sonuç alınabilir. Büyük örgütlenmeler ses getirir; birlikten güç doğar. Karşı tarafın bizi dinlemesini sağlayacak çalışmalar da ancak bu şekilde mümkün olur. Bununla birlikte, mesleki bilgi paylaşımı da çok önemli. Japonya’da yüzlerce yıldır ayakta kalan aile şirketleri var. Türkiye’de ise üçüncü nesle ulaşabilen işletmelerin sayısı oldukça az. Oysa devamlılık, kurumsallaşmanın temelidir. Yeni nesillere bu bilinci aşılamamız gerekiyor. Bayi arkadaşlarımızın çocuklarını bu yönde eğiterek, işin sürekliliğini sağlamalıyız. Bu sadece bir ticari miras değil; aynı zamanda ülke ekonomisine ve toplumsal istikrara katkı sağlayacak bir değer zinciri oluşturmak anlamına gelir.
İşinizi severek mi yapıyorsunuz? Bu işi sürdürülebilir olarak mı görüyorsunuz?
Ben mesleğimi gerçekten seviyorum. Toptan ve perakende olarak 35 yılı geride bıraktım. Bu iş sadece benim için değil, gençlerimiz için de büyük bir ihtiyaç ve fırsat alanı. Beyaz eşya sektörü, doğru planlamayla sürdürülebilirliği mümkün kılan bir iş kolu. Bu alanda başarı sağlamak için çok büyük yatırımlara gerek yok. Belirli planlamalar, istikrarlı adımlar ve bilinçli bayi yapılanmalarıyla uzun vadeli başarı sağlanabilir. Önemli olan, gençlerin ve çocuklarımızın bu mesleğin değerini anlaması ve bu birikimi devralması. Bugün bireysel çabalarla bu işi sürdürenler var, ancak sayı hâlâ çok düşük. Genç kuşakların genellikle babalarının işini devam ettirmemesi, ülkemizdeki sürdürülebilirlik sorununun en temel göstergelerinden biri. Oysa güçlü bir altyapı ve bilinçli yönlendirmeyle, bu meslek geleceğe taşınabilir. Sürdürülebilirlik sadece ekonomik değil; kültürel ve mesleki bir mirasın korunması anlamına da geliyor. Bunu sağlayabildiğimiz ölçüde hem sektör hem de ülkemiz kazanır.
Sektörün en büyük ve önemli sorunları nelerdir? Bunlar için ne tür çözüm önerileri sunuyorsunuz?
Sektörümüzün en büyük sorunlarından biri, tüketici bilincinin yeterince gelişmemiş olması. Oysa sürdürülebilir bir sektör için bilinçli tüketim son derece önemli. Özellikle ürünlerin ölçülerinin doğru alınması ve yaşam alanlarına uygun ürün seçilmesi gerekiyor. Ne yazık ki tüketiciler çoğu zaman bu detayları gözden kaçırıyor. Evine aldığı ürün, örneğin bir buzdolabı ya da çamaşır makinesi, merdivenlerden geçmiyor veya mutfağa sığmıyor. Bu durum da haksız şekilde bayilerin sorumluluğuna yüklenmeye çalışılıyor. Oysa doğru ölçü ve doğru bilgilendirme hem bayi hem tüketici açısından büyük önem taşıyor. Ayrıca ürünlerin doğru kullanımı da sürdürülebilirlik açısından çok kritik. Son dönemde enerji etiketleri, ses desibelleri, çekim güçleri ve düşük elektrik tüketimi gibi konular gündemde. Bu etiketler sadece teknik bilgiler değil, aynı zamanda çevre bilinci ve tasarruf kültürü açısından da önemli göstergeler. Bilinçli tüketicilerin artması hem satış sonrası sorunların azalmasını hem de sektörün daha sağlıklı işlemesini sağlayacaktır. Unutmamak gerekir ki, bugün artık sadece fiyat değil, hizmet kalitesi ve müşteri memnuniyeti belirleyici unsurlar haline geldi. İnsanlar sorunları tartışarak değil, doğru bilgilendirme ve karşılıklı anlayışla çözmeye yönelirse herkes kazanır.
Uzun yıllara dayanan sektör tecrübenizden yola çıkarak, meslektaşlarınıza veya genç kuşaklara verebileceğiniz öneriniz var mı?
Türkiye’deki insanların büyük bölümü, maalesef hâlâ dış görünüşe bakarak karar veriyor. Oysa bir işe başlamadan önce, o sektörün kârlılık oranlarını, gelir-gider dengesini ve sürdürülebilirliğini analiz etmek çok önemli. Bu hazırlığı yapmadan yola çıkan birçok kişi, bir süre sonra hayal kırıklığı yaşayabiliyor. Beyaz eşya sektörü, kısa vadede çok yüksek kazançlar sunan bir alan değildir. Ancak uzun vadede istikrarlı ve sürdürülebilir bir iş koludur. Bu işi severek yapanlar için büyük bir tatmin ve gelecek vadeder. Nitekim 60–70 yıldır bu işi sürdüren aileler bunun en güzel örnekleridir. Beyaz eşyaların yaygınlaşmasıyla birlikte tüketici bilinci de arttı; ancak sektörün geleceği açısından daha bilinçli hareket edilmesi gerekiyor. Bilinçli adımlar atıldığında hem girişimciler hem sektör kazançlı çıkar. Bu işe giren kişilerin planlı, sabırlı ve işine gönül veren insanlar olması çok önemli. Çünkü beyaz eşya sektörü, doğru yapıldığında nesiller boyu sürebilecek bir meslek alanı.
Bundan sonraki hedefleriniz nelerdir?
Uzun yıllardır bu sektördeyim ve yöneticilik yapma fırsatım da oldu. Bu nedenle en büyük hedefim, bu işi uzun vadede sürdürebilecek kişilere örnek olmak ve onların da aynı bilinçle sektöre katkı sunmasını sağlamak. Benim için en önemli konulardan biri, dayanışma kültürünün güçlenmesi. Çünkü sürdürülebilirlik sadece sermayeyle değil, insan ilişkileriyle de sağlanır. Bu sektörde krizlerden daha az etkilenmenin yolu, birlikte hareket etmekten, fikir alışverişinde bulunmaktan ve birbirimizin tecrübelerinden yararlanmaktan geçiyor. Eğer bunu başarabiliyorsak, bu iş artık sadece bir ürün satışı değil, birlikte yaşanan bir deneyim, paylaşılan bir kültür haline gelir. Benim için en değerli tarafı da bu: rekabetin içinde bile paylaşımı, dayanışmayı ve birlikte büyümeyi sürdürebilmek.

İlk yorum yapan olun